15 Ekim 2010 Cuma

GECE




        
kulakları örten seslerdir
aklın duvarlarında penceresiz kalan
ey gece
o sen misin gündüzden kaçan



biz bu siyahın içinde beyaz çiçekler aramıştık
kenarı sarı
ve hüznün damgasını yemiştik daha en baştan
bu yollar bizim değil demiştik evvela
sonra çıkılmamış yol bizim hiç değil deyip
kaptırdık kendimizi bildik bir yörüngeye
şaşkın bakışlarımızda sıkışıp kalmış
bir hengameye

yolumuza çıkan her neyse biz ona takıldık
engellerine çarptığımız kendimizdik aslında
duygu sağanağında kaybolan bilincimiz
o zifir kuyulardan çıkmaya çalıştıkça
incindi bileklerimiz
“yaşanmamış şeylere kırılır insan” diyordu şair
biz yaşayamadıklarımızı büyüttük hep içimizde
çalınan hayatların izbe köşelerinde
bir suçlu aradık çoğu kez

yaşamadıkça yaşamı bekler
yaşayamadıkça küser olduk herkese
olur olmaz düşler
olur olmaz ülkeler
olur olmaz hüzünler yarattık

çok değil
az kalan ömrümüzün günlerini
bir hiç uğruna savurduk
çok değil
az kalan zamanlarımızın en güzel anlarını
tozlu raflara kaldırdık
ertelenmiş her şeyi
bir başka bahara sarmalayıp sakladık
biz sakladıkça saklandık

artık görünmez bedenlerimizle dolaşırken
bir değil
bir çok şehrin birbirine benzeyen yanlarında
hep aynı hikayeleri yarattık
bir kenara yazılıp gözden kaçırılmış
görmezden geldiğimiz duyguları
hep müsvette yaptık
 


yol deyip çıktığımız yolculuklarda
adını bilmediğimiz duraklar aradık
aradıkça çıkmaz yollar çıkmaz sokaklar
biz hep birilerini ararken
kendimize çarptık
bu çarpmalar rastgele kazalardı
çok yara aldık

şimdi mevsim gece
şimdi pencerelerde çiçeksiz saksılar
çünkü mevsim kış
biriktirdiğimiz tohumlara gebe susmuş topraklar
çünkü gece
adı gece
adımız gece
siyahın içinde bir sarı alev
yüzümüz gibi

haydi yak ışıkları sönsün
nasılsa yüzümüzde
hep o sisli
hüzünlü gölge...

 Mor





                                                                Zerrin Tekindor