30 Ekim 2015 Cuma

BELLEĞİN AĞULU GÜZ'Ü



" Birbirimizden ve de kendimizden uzaklaştığımızda ve böylece birbirimize yaklaştığımızda, fakat birbirimizden uzak..." M. Blanchot

                                        

                                                        I


                                        Ağu'su içe akıtılmış mey.



                                                      II
   

                                       Güzde bir yaprağın geçiciliği.


                                                      III


          Belleği duvarlara çarpa çarpa terbiye etmenin  sahte iç ferahlığı.


                                                        .


                                                .               .

                                             

                                                Ne etsem uzak,
                                                ne desem mecalsiz.
                                                Onca yol.
                                                Bunca yakın.
                                                Olmazdı. Olmadı.



Üçrenk Kırmızı







                                



21 Ekim 2015 Çarşamba

ESKİ BİR GÜLÜŞ

     
Yıllarca tek bir gülüşü, tek bir huzuru aradım. Kapalı bir oda içerisinde yılların yorgunluğu ile sessizce fark edilmeyi bekledim. Yüreğimde büyük mutluluklar saklayan biriyken tek bir gülümsemeye muhtaç bırakılmıştım. 

Oysa sizi en iyi ben bilirdim. Sevdiğin insana sarılırken gözbebeklerinin büyüdüğüne ben şahit olurdum, mutsuzken suratının asıklığına, şaşırmış bir insanın nasıl ağlarken gülüşmesine,  el ele tutuşurken kalbinin umursamaz çarpışına, ona bakar gibi bana bakıldığına, gizli tüm zamanlara, sadece şahit olmamı engellemek için hafızamdan çıkardığınız o kaçamak sigara içişlerine bile..Bazen en gizli dostunuz bazen alenen düşmanınız oluverirdim.

Bunca samimiyetin, arkadaşlığın arasında tek bir çocuk gülüşü kalmıştı hafızamda. Aradığı her ne ise o şeyi bende bulduğuna inanmıştım, kandırmıştı belki de. Uzun yıllar oldu,  yüzüme kimse gülümsemeyeli ta ki kapı ardına kadar açılana dek..

Uzun siyah saçlarını omzundan geriye doğru atarak dükkandan içeri girdi. Kapıyı aralar aralamaz tam kapı hizasına asılmış silindir şeklindeki süsler birbirleri ile dansa ederek adeta kuşları kıskandıracak sesler çıkarmaya yeltendiler. Bembeyaz teninin güneşe karşı çaresizliği apaçık ortadaydı. Uzun koyu yeşil elbisesini tam ortadan saran kahverengi kemeri aklımda kalan eksik sarılışları hatırlatıyordu. Yüzünde ise buruk bir umut yatıyordu, benim gibi.

Kuş cıvıltılarına koşan dükkan sahibi gülümseyerek selam verdi. Kapalı bir odadan gördüklerime anlam vermeye çalışıyor ancak seslerini bir türlü duyamıyordum. Ellerini sağa sola, öne arkaya oynatarak heyecanla bir şeyler anlatmaya başladı kadın. Dükkan sahibi bu heyecana mimikleriyle eşlik etmeyi tercih etti bir süre. Sonra adam eliyle kirli sakalını kaşıyarak bir iki saniye düşündü ve bir anda bana baktı. Öyle içim ürperdi ki gözlerimi kapatıp korktuğum karanlığa sığındım bir çocuk misali. Hem korkmuş hem de içten içe sahiplenilme isteği sarmıştı bir anda benliğimi.

Yavaşça sesler gelmeye başladı kulağıma.. Narin, ince bir ses beliriverdi odamın kapısının önünde. O ses küçük bir çocuğun sesindeki masumiyeti yıkmış ancak yerine özlem dolu bir ses getirmişti belli ki. Sonra kapı aralandı, gözlerim hala kapalı. Bir el yüzümü sevdi usulca, pamuk gibi bir el. Sakinleştim biraz, yavaşça yorgun gözlerimi araladım. Yanımda küçük bir kız çocuğu beliriverdi. Önce delicesine gülen ve bana sarılmak için delicesine çırpınan ancak boyu yetmediği için sonunda pes edip ağlayan. 

Anılar canlandı bir anda gözümde. Bir çocuk annesin eline hapsolmuş ellerini kurtarmaya çalışırken hıçkırıyordu. Yüzüme bakıp beni eski küçük bu dükkandan alıp kurtarmak isterken avazı çıktığı kadar bağırıyor. Atlamak, koşarak avuçlarında yaşamak hevesim depreşiyordu. Annesi onu susturmak için  nasırlı elleriyle bedenimi sarıp beni o küçücük şevkatli ellere bırakıvermişti. Başım dönesiye evrilip çevrilmiş sonunda göz göze geldiğimiz o an hiç hafızamdan silemediğim neşe dolu gülümseyişini bırakmıştı. Böylesine içten bir sevgiyle karşılaşınca ne yapacağımı şaşırmıştım elbette. Sonra tekrar sert nasırlı parmaklarını bedenime sürerek ait olduğumu düşündüğü yere koyuvermişti annesi, gittikçe yükselen çığlıklara aldanmadan,gözlerim bu kareyi hiç unutmamıştı. Doğru ya gözlerim hiçbir kareyi unutmazdı. Gözlerimi tamamen açtığımda çocuk gözümün önünde kaybolmuştu. Siyah uzun saçlı kadının hararetli anlatışlarında kendimi buldum bir anda.

‘İşte bu! Buldum onu’ diyordu. Evire çevire döndürdükten sonra sonunda yüz yüze gelmiştik. O an birkaç saniye belki de bir on yıl kadar dolaşan tüm sessizliği yaşadığımı hissettim. Hatırladı, hatırladım. 

Eski bir gülüşü gözlerime bırakan çocuk, yorgunluğumu almaya gelmişti. 


Sonbahar Sarısı