31 Temmuz 2015 Cuma

GÖKYÜZÜ, KAYGISIZ

bu muhteşem enkaz
rüyasında atlarla sevişen bir aşktan kaldı
gençliğinde çok ağladığını öğrendim suyun
kabuğuyla sevişen bir ağaç yüzünden
bir ağacın gövdesinden okudum adem’in çocukluğunu

ölü bir duvar da yeterdi
aramıza hazdan kurulmuş yazı anlamak için
geçmek için çatlak kuyuların sızısından
kollarının ot toplamaktan dönen yorgunluğuyla
genzine takılırdı tarlalara ağlamaktan gelen kükürt
çatlamış meyve, köklere dolanan yılan kavı
annen rüzgârın yıkadığı perdelerde çoğalan leke
yere düşüp kırılmaması porselen bardağın
dudakların kırılmış dallar ormanına doğru genişledikçe

hayat, hiç açmayan bilmem belki çiçeği
çok köyler, oteller görmüş bir külden miras
bu mucizeler çadırı, bu toz denizi, zalim imlâ
bu da tırnağının örtüye takılırken çıkardığı ses
ilk defa can alacak bir kılıç gibi duruyor boynumda
üşümesin diye gökyüzüne hırka ören ellerin
kalbime batıyor rüyama ördüğün kafes

sen doğduğunda şarkı söylemeyi öğretti geceye
parmaklarıyla dünyayı şekillendiren bir ebe

bu muhteşem enkaz
avıyla karşılaşan bir kaplanın gerilmiş derisinden kaldı
gecede gümüş bir ay gibi parlayan terli gövdelerden
yanlış sevilmiş yerlerin ağrısından
kararmış yosunların kapladığı bir süs havuzundan
bir terliğin yalnızlığından, yazlık evin terasında unutulmuş
yeni kesilmiş çimenlerin kokusundan
küçük taşra kasabalarının cumartesi telaşından
yaşlı bir pijamanın kaybolmuş çizgilerinden
tek kişilik sofralarda kendi ömrünü yiyen kadınlardan
kocamış eşyaların rutubet kokulu kederinden
eskiyince bir kenara fırlatılmış şarkılardan kaldı
güneşte bırakılmış bir kitaptan döküldü kirpiklerin
kuşlar da öptü
kürtçenin en işlek sokağı olan ağzından

dayasam göğsüne başımı, bir buluta yaslanmış gibi
otağımı karnına kursam, evimi sırtına
tedirgin kimyasını öğrensek kış bilgisinin
boğulsam, rüzgârda bir deniz gibi dalgalanan teninde
aldığım yere bıraksam ömrümü
-zaten yürüdüğüm bütün yollar bozuk satıh-
hayat inatçı bir erik çekirdeği gibi kütürdese ağzında

bu muhteşem enkaz
üç oda bir salon yalnızlıklardan kaldı
sonunda bütün ormanı kül etti, ağaca yaktığın kına

boynun diyorum, içime atılmış çengel ve ninova

kahverengi










5 Temmuz 2015 Pazar

KÖR BUKALEMUN


Güneş kokusu kediciğin sırtına yuva yapmış
kokla
kıyıyı çapkınca öpüyor dalga
ah şu ısırdığın kara eriğin konuştuğu dil çıtır çıtır bronz
ah ağzın
ah sırtın, karınca duasıyla tavaf ettiğim sırtın
yaşamın sırrı
sevgilim sana bunları değil
sana bunları değil
bunları değil
değil

bu ıssız yazda
incir çekirdeğinin içine
özenle doldurduğun sabrını
timsah hafızanı
balık gözyaşlarını
ve seninle iki kör bukalemun olduğumuzu
yazmak isterim

İki kör bukalemunuz seninle
İki kör bukalemunuz
İki kör
İki.
İki kör bukalemunuz seninle
Kör bukalemunuz seninle
Bukalemunuz seninle
Seninle.

Bozkır