6 Nisan 2017 Perşembe

aşk hiç kişiliktir

1. rüyamda Ritsos’un Erotica’sını okuyordum sana
    çırılçıplak uzanmıştın ıslak otların üzerinde
    güneşin vurduğu bir nehir gibi parlıyordu gövden

    zamanın içinden yürüyüp gitmişti ihtiyar bir ağaç

2. seslerin prensesi avuçlarıma döküyordu yıldızları
    yaprakların arasından görünen gökyüzü parçasında
    ansızın kırmızıya boyanmış bir yelkenli belirdi
    bir çamurcunun sesi geldi çalıların arasından
    tütün sarıp aya baktım, ormana daldı birkaç bulut

3. birbiriyle yıllar önce tanışmış, daha sonra olmadık
    bir yerde karşılaşan iki bedenin tedirginliği vardı aramızda
  
4. paslanmış trombonun üzerinde yıllardır bekleyen kelebek
    lekesi, sessizce havalandı sen saçlarını açınca
    göğsünle karnın arasında durmadan büyüyen bir cazçiçeği
    çekik gözlü japon kedileri avluya doluştu
    yağmur yağdıkça çektiğini gördüm dünyanın

5. sulara yürüyen bir çalgıdan dinledim kendi geçmişimi

6. bazı yazlardan sonra hiç kimse eskisi gibi kalmaz dedin
    kuduzotu kokladım, pirinç ayıkladım, dağlara baktım
    denizin kabuğunu kaldırdı bir oltanın iğnesi

7. bozkırdaki deniz feneriydin, güneşin içinde buz kristali
    zeytin harabelerinden ve ruhun gemisinden geçtin
    geride kaldı müzikaller çağı, porselen bebekler
    ellerinle yoklayarak öğrendin boşluğu

8. ayçiçeği tarlasında korkuluğa konan sarhoş martı
    adınla başlattım yeryüzünün kimseye söylemediği yaşını

9. rüzgâr, yularından boşanmış bir hayvan gibi geçti yanımızdan
    gökyüzünde bir orman, kendimizi ararken kaybolduğumuz

10. rüyamda Ritsos’un Erotica’sını okuyordum sana
      derisini değiştiren bir yılan gibi soyunmuştun güneşte



Kahverengi





18 Şubat 2017 Cumartesi

AH’ların GÖNÜL

                    Gittin sandım o yüzden gittim….

Sanmakla gitmek arasındaki satırlara yazıldı bizim hikayemiz.
Gitmenin karanlığında körebe oynadık seninle.
Ve bulamadık birbirimizi.
Kışın ortasında ah’ların yangınıyla bıraktın beni.
Ah! Ne büyük korku, ne büyük acı.
Ah! Ne büyük aşk.
Damaklarım kanıyor sustuklarımızdan.
Artık o sözler susmak için.
Varmazlar dilin çarptığı yere.
Yarım şaraplar değil içimizde kalan,
                           üzüm salkımlarının özü.
Tam da can göbeğimde.
Ahh! Aşk.
Her rengi gördüm sende.
Maviyi, yeşili ama en çok kırmızıyı.
Bildiklerimle doyurmadım aklımı.
Sonsuz kere açtım göğnümü,
Çocukluğunu unutma diye.
Gün dönmedi, dünya dönüyor buluşamadığımız ekseriyette.
Taşlar avucuma sığamayacak kadar büyük.
Pandora kendi çaresizliğinde.
Ahh! Aşk.
Heyecanım acıya sardı dallarını.
Yağız atların rüzgarına, ufkun tozuna.
Atların gözleri atar bizi uçurumlardan.
Eşkıyalar siler gecenin izlerini.
Aşk bir yaradır artık aramızda.
Özlemekse gönül borcu.
Ve yaşamak misafirliğin zenginliğine kaldı.
Ahh!
Bir cumartesi akşamı
Yine hasretle…

              
Siyah Eskisi




28 Ocak 2017 Cumartesi

İKİ

OCAK

Var gel kaldır üstünden karanlıkları         
Sev! Sevileceksin sevdiğin kadar var olanları
Nasıl ki geceyi yırtan güneş umut olur kalplere
Sesimize ses ver yalnız sevgimiz kelimelerden harflerden öte


GÜZ

Varsın tersine dönsün dünya
Güneş batıdan doğsun haber versin Sur'a
Sen bir tutam gülersin ya
Ne kalır geriye fısılda kulağıma


 GÜMÜŞİ






7 Ocak 2017 Cumartesi

KAÇIŞ

Aramızda kırılmış zamanın uzaklığı yatıyor 
Enine boyuna serilmiş yıllanmış bir halı gibi. 
Çırptıkça bitmeyen bir tozu var, düşlerimi tahriş ediyor. 
Gölgelerin suretleri hep karanlık, güneşli bir günde bile. 
Kayboluyorum acının kestiği yırtık teninde. 
Yalnızlığımla dans ediyorum bu gece. 
Gölgeleri izliyorum. 
Yalnızlığında bir gölgesi var, konuşmuyor sadece. 
İnsan yalnızlıktan sesini unutabilir. 
Böylece hayatın en iyi sırdaşı olur. 
Ruhun taşıdığı bedenin bütünlüğü bozulmuş. 
Anlamları kırık, cümleleri eksik. 
Noktası bile yok sonsuzluğuna sığınılacak. 
Gece gibi karanlık, acı gibi acı. 
Ölümsüzlüğü içen toprak gibi. 
Küflenmiş duvarların renkleri düşüyor yalnızlığın çatısına. 
Yara izlerin kanıyor bizim aramızda. 
Boğazından yuvarlanıp düşen kelimeler, 
Sessiz bir kaçışa zemin hazırlıyor. 
Her seferinde daha derine düşüyor yara izlerin. 
Şimdi yırtılan kapı ağızlarından gidiyorsun. 
Oysa gidişinde yakışmalıydı gelişine. 
Bazı yaraların kabukları soyulmuyor. 
Kalbimde bir makas aralığısın.

Siyah Eskisi