18 Kasım 2013 Pazartesi

kızarmış düşüyor güle akşam



Kızarmış düşüyor güle akşam.
Duymaz seni, farketmez kimse inan.
Çekip gittin mi hiç buralardan?
Yağmurda ıslanınca bastı mı seni;
o başedilmez kahkaha?
Durmadan koştun;
lapalanmış, eziklenmiş toprakta.


Gülün kurusu orada mı hala;
burgaç burgaç kapanmış,
küfünü almış...?
Hani o anlık parlamaların,
-ağızlanmış iniltiyi andıran-
tatlı gülünç hırlamaların?


Çizdin altını sözcüklerin.
Neden yaptın bunu?
Sen örmüşsün ağını.
Dün uyanır uyanmaz,
dikildi saksıya gözün.
Eğildin, su serptin,
tozunu aldın elinle.
Direnmedi sana;
canlandı, gülümsedi.
Konuştun onunla; derinden, teninden.
Dikildi, dinledi seni.
Yetmedi; aldın eline elini.


Okudun, okudun; ayarttın  O'nu.
Öptün, kokladın O'nu hepten.
Olmadık şey ya;
sakar bir kuş tosladı cama.
Şaştın kaldın bir zaman.
Fırlatıp attın sonra...


Bilinmez bir nedenle;

kızarmış, düşüyor güle akşam.

Gri

                                                                  Juan Fortuny

6 Kasım 2013 Çarşamba

BİR KIŞ GECESI RÜYASI


Kışın
saçlarına dert anlatmaya bayılırım
bu kış sana âşık olacağım yine
toparlan

Kapının menteşesi gıcırdıyor olsun
bana huzur veren

naftalinli battaniyeler
tekrar okununca mutlu olan romanlar
pencerenin önünden ayrılmayan sokak kedileri
mutfağının huzuru soğan ve sarımsak kardeşler
güler yüzlü mandalina ve ketum kestane
“ezilmiş çiçek gibi kokan” tatlı koynun
hazır olsun


Bu kış sana âşık olacağım son kez
beni güzel hatırla.


eylül 2013 
Bozkır