22 Kasım 2010 Pazartesi

0 RH NEGATİF



Hızlı adımlarla tuvalete doğru yürüdü. Aynadaki görüntüsüne bakınca biraz olsun rahatladı.  Kendi rekorunu kırmıştı. İlk kez bu kadar hızlı hazırlanıp dışarı çıkabilmişti. Aynaya doğru yüzünü yaklaştırdı, gözünün kenarındaki kırışıklar canını sıkıyordu. Botoks yaptırmalıyım diye düşündü, her gün tekrarladığı yüz antrenmanını yaparken. Eliyle belinin çevresini kavradı, incecikti. Bu forma gelebilmek için günlerce aç kalmıştı. Sadece kalçasına söz geçiremiyordu, ne yapsa istediği kadar incelmiyordu, Türk geni, deyip kendi kendine gülümsedi.

Otobüs terminaline gelmeyeli yıllar olmuştu. Son anda bildirilen bu iş toplantısıyla arabasının bakımda olduğu zaman denk düşmeseydi, daha da geleceği yoktu. Okkalı bir küfür savurdu, sonra sağına soluna bakındı, neyse ki, duyan olmamıştı. Sırtını dikleştirdi, göbeğini içine çekerek minik adımlarla otobüse doğru yürüdü. Ancak arka koltuklardan yer bulabilmişti, 32 cam kenarı. Keyifsizce yerine yerleşti. Çocukluğundaki otobüslere göre oldukça konforlu olduğunu da inkâr edemedi. Yine de önündeki koltuğun arka yüzünde duran televizyonun kulaklıklarına dokunmadı bile. Kim bilir kimler dokunmuştu. Tiksindi.

Gözlerini kapadı, biraz olsun uyumak istiyordu. Aklı rahat vermiyordu. İçinden tekrarladı   ''düşüncelerinin akmasına izin ver, derin nefes al. ’’ Uzun süre gittiği meditasyon seanslarının işe yaramamasına şaşıyordu.

Topuklu ayakkabılarının içinde ayakları büyüyor, bir işkence mağduruna dönüşüyordu. Rahatsızca sağa sola kımıldandı.

Ön sıradaki koltukta oturan kızın spor ayakkabıları ve dünya umurunda değilmiş havası veren tavrı, onu daha da çileden çıkardı. Tekrar kendini uyardı ‘’derin nefes al, rahatla ‘’ . Bu sefer de cep telefonunun uyarı sesiyle gözlerini açtı; vitamin saati gelmişti.

Bir süre sonra otobüsü durdu, nihayet mola zamanıydı. Hızla otobüsten indi, çok sıkışmıştı yine de tuvalete gitmedi. Göbeğinin eni konu şişmiş görüneceğinin bilgisi bile onu, o tuvalete girmeye zorlayamazdı. Bir kutu yağsız süt ve kepekli diyet bisküvi aldı.

Otobüse döndüğünde yan sıradaki koltuğun dolduğunu gördü; adamın upuzun siyah bıyıkları vardı. Bacaklarını açmış, elini baldırlarının üzerine koymuştu. Siyah çizgili, kolları kendisine biraz kısa gelen ceketinin içinde; pembe, bayağı bildiğiniz pembe bir gömleği vardı. Alttan üçüncü düğmesi göbeğinden dolayı açılmıştı. Keskin bir süt kokusu geldi burnuna. Elindeki süt kutusunu hızla çantasına bıraktı. Tiksinmişti.

Kafasını çeviriyor, adama bakmak istemiyor ama gözlerinin ona yönelmesine de engel olamıyordu. Adam ne kadar mutlu görünüyordu. Bıyıklarının altında sürekli tebessüm eden dudakları vardı. Gülümsemekten yüzü gözü kırışıklarla doluydu. Ne vardı bu kadar mutlu olunacak acaba? Saçmalık ! Hem de bu görüntüsüne rağmen mutlu, diye düşündü. Pantolonunun paçaları da kısaydı, ayakkabılarının üzerine basmıştı, sol ayağındaki çorabın topuğu yırtıktı, nasırlı ayağı görünüyordu. Tiksindi.

Kafasını cama doğru çevirip, ne gereksiz insanlar var dünyada, diye mırıldandı. Gözlerini yumdu, böbrekleri patlayacak gibiydi. Nasılsa birazdan geçerdi. Yolun bitmesine yarım saat kalmıştı. Toplantıya yoğunlaşmalıydı. Konuşma metni hazırlanmıştı, kâğıtları alıp notlara bir göz gezdirdi. Toplantıda konuşurken sürekli kâğıttan okumayı istemiyordu. Söyleyeceklerini yeniden ve dikkatlice gözden geçirdi.

Adamın gözleri de mi parlıyordu, ne? Yok artık. Gözlerini yeniden  notlarına çevirdi. Odaklanmakta zorlanıyordu. Adamın pembe  gömleğini aklından çıkaramıyordu. O gömleği aklının içinden yırtıp atmak istedi. Derin derin nefes aldı, ona kadar yavaşça saymaya başladı. Çantasından büyüteçli aynasını çıkardı, yüzünü pudraladı, kırmızı rujunu sürerken, araba sarsıldı ruj tüm yüzüne yayıldı. Çığlık, toz duman. Son hatırladığı buydu.

Ne kadar süre geçtiğini bilemeden gözlerini açtı. Bacaklarını kımıldatamıyordu, vücudu uyuşmuş haldeydi, bedenini hareket ettirmek istedi, büyük bir acıyla irkildi. Ne olduğunu hatırlamaya çalıştı; zihni bomboştu. Sadece boşluk ve acı hissediyordu.

Yattığı yataktan, başını yana çevirdi; gür bıyıklar, pembe gömlek, uyurken bile gülümseyen bir yüz. Kâbus olmalıydı bu! Kolunu kımıldatmak istedi, onun kolundan kendisine doğru hortumlar uzuyordu. Bağırmak istedi, sesinin çıkmamasından korkuyordu. Koridordan hızla geçen hemşireyi gördü. Derin bir nefes alıp olanca gücüyle ‘’hemşire’’ diye bağırdı.
Koca popolu, beyaz önlüklü hemşire geldi yanına, sakin olmasını söyledi ona. Kadın hortumu gösteri ağlıyordu sadece, konuşamıyordu. Hemşire ellerini tuttu;

‘’Kötü bir kaza atlattınız, bileklerinize ayna kırıkları saplanmıştı ve bacaklarınız koltukların arasında sıkışmıştı. Çok fazla kan kaybetmişsiniz. Bildiğiniz gibi kan grubunuz da en zor bulunanı, 0 rh negatif. Neyse ki, kazayı ufak sıyrıklarla atlatan bu bey, size kan verebileceğini söyledi. Çok şanslısınız, beyefendi çok sağlıklı.’’

Kadın önce sadece “süt” diyebildi. Hemşirenin soru dolu bakışları altında;  ‘’süt kokuyor muyum? ‘’ diyerek sorusunu tamamladı.

Başını çevirdi, gözlerini kapattı yorgundu, çok yorgundu. ‘’Acaba idrarımı kaçırmış mıyımdır? ‘’ sorusu beynini kemirdi. Ardından ilk kez, yüzümde kırışıklar oluşur mu, diye endişelenmeden gülümsedi...

Artık süt kokuyordu.

ÜçRenk Mavi

                                                                    Klimt