5 Ekim 2012 Cuma

DOLUNAYIN SON GÜNÜ





yazın son günleriydi. metal köprülerden geçmiştik. karabiberlerin
altından, kurumaya yüz tutmuş bir suyun kıyısından. sen bir
ağaca dokunmuştun, benim içimde yer değiştirmişti taşlar. ayağım
arsız bir ot gibi dolanmıştı bacaklarına.

kıyıda ekmekle balık tutan adamlar vardı.

sana ‘bu şehirde neden zeytin ağacı yok?’ diye sormuştum ya,
yüzüne bakar bakmaz anlamıştım aslında yanıldığımı. tepemizde
otları kavuran bir güneş, ‘kalbin’ demiştim, ‘sığındığım tek
gölgelik’.

görmüştüm, sen yürüdükçe renk değiştiriyordu taşlar. ağaçlar
üstüme üstüme geliyordu ikide bir. az ötede suskun bir lunapark,
kocamış bir sessizliği işliyordu gövdemize. en çok ismini
bilmediğimiz ağaçlardan tanıyorduk birbirimizi ve ben yüzünü
izliyordum alnımdan boynuma akan sıcak terde.

tökezleyen bir fayton gibi sallanmıştı kalbim.

yazın son günleriydi. seni yanındayken bile ne kadar özlediğimi
anlatacaktım sana. lacivert bir örtü kadar karamsardı gece.

suskunluk atları geçti aramızdan. aramızdan kendi peşinde koşan
bir sabahın hayaleti. nasılsa aynı sularda karışacağını bilen iki dere
gibi, birbirimize hiç dokunmadan döküldük denize.

Kahverengi

                                                                    Gilbert Garcin