21 Aralık 2010 Salı

OLUŞUMUZUN VANİLYA KOKUSU


Korkuyu hissedebiliyorum. Çünkü kokuyor. Yaydığı koku, kendimi bir köpek gibi hissetmeme neden oluyor. Burun deliklerim açılıp kapanıyor: Saldırıya hazırım. Keskin dişlerim ve sivri tırnaklarım olsun istiyorum. O kokuyu binlerce parçaya ayırıp havaya savurmak, endişe zerreciklerinin rüzgârla yayılışını izlemek istiyorum. Acıyı da savurabilsem keşke…

( Öfkenin nerden çıkıp geldiğini bilmiyor. Bu hikâyeyi anlatma işini bana niçin verdiğini bilmediği gibi. Bilinmeyene merak tutkusunu körüklerken, cevapsızlık sinsice zihnini ele geçiren hırsı büyütüyor. Bir hikâye anlatıcısı için fazla ketumsun, diyor donuklaşmış bakışlarını yüzüme dikip. Duymazlıktan geliyorum. Kokunun neye benzediğini bilmek istiyorum sadece. Anlıyor )

Vanilya. Belli belirsiz ama vanilya. Yayılan kokunun farkında olmaması çileden çıkarıyor; tahrik büyüyor. Duyumsamak iyiydi hani? Hani haz nesnesiydi duyumsadıklarımız? Tutarlılığa kafayı takmış temellendirmeler tarihine gömmek istiyorum o koku yayan tanecikleri de fikirlerle birlikte. Her şeye baştan başlamalı belki. Tüm öğrendiklerimi unutarak ama öncesinde tersine çevirerek zihni; benden bir “ tabula  rasa” yapmaya koyulmalı derhal.

( Beden bedene değerken, ruhlar temassız kalırsa, yoksunlaşan bilinç tutunacak bir şey arar. Vanilya baştan sona kurgudur bundan böyle. Öfke bunun farkındalığından doğar. Bu hikâyeyi istemiyor oluşumu ona söylemek zorundayım. Kokunun,  anlatmaya hevesli dilimde tadı çok belirgin o kokunun, asıl kaynağını kendiliğinden anlamasını beklerken çok geç olabilir diye korkuyorum bir yandan da. Vazgeçmek için çok yorgunum bir de.)

Diyelim ki, neysem onu yapan benim; edimlerimin bir sonucuyum dedikleri gibi. Onlar haklı, diyelim: o kokunun fırlatılmışlığımla giriştiğim mücadeleyle ne ilgisi var?

( Söylemeliyim, ona gerçeği söylemeliyim. “ Gerçek söylenilemez” diyecek daha söz ağzımdan çıkmadan biliyorum. Ama yine de söylemeliyim. Korkum gerçekten kokuyor olabilir mi? )

Gerçeği söyleyemezsin. Dile getiremezsin. Söz gerçeği söylemeye soyundu mu, doğru veya yanlış giysisini geçirir sırtına. Bu kokuya, bu korkuya hiçbiri yaraşmaz şimdi. Sus!

( Boyun eğiyor susuyorum. Dilimin ucunda zımpara sözcükler: Vanilyanın kokusu benden değil, benden değil. Hiç değil! )

Rüzgâr kokuyu alıp götürüyor, görüyorum. Hikâye anlatıcısı çoktan gitmiş. Geriye saf çirkinliğiyle çıplak korku kalıyor. Kollarımı kendime doluyorum.

Üçrenk Kırmızı
                                                                       Esher