13 Aralık 2010 Pazartesi

HEMHAL OLURKEN



Bulutlar ıslaktı, gökyüzünden ağlayan renkler sarmıştı boşluklarını. Bu ne olabilirdi? Neyse neydi, sadece duyumsadı. Yağmur beklentisiyle birlikte yıkanıyordu zihnine dolan tüm oldular ya da olmadılar.

Öz oldu, söz oldu, köz oldu. Bu kadar kolay mıydı? Yırtarak bedenini bir ateş topu gibi çıkan, birbirine örümcek ağı gibi kenetlenmiş tüm maskeleri nasıl da uçuşuyordu boşlukta. Çıplaktı adeta, ilk yaratılışının ahengini hissetti hücrelerinde, benliğinde; küçük-büyük, kısa-uzun, güzel-çirkin, iyi-kötü… Tüm tanımlamaların ötesinde kapsamıştı içinde her şeyi ya da kapsanmıştı, kim bilir?

Uzandı ve kucakladı tüm dünyayı, öteye beriye baktı, kara deliklerin içine girdi oradan beyaz deliklere, sonsuzluğun içindeydi, oysaki yerinden hiç kıpırdamamıştı bile…

Yaşamı, sevgiyi hissetti, atıldı birden, öyle ki sevginin ilkel bir duygu olduğu zamansızlıklarda konakladı bir süre. Sevgi yoksa, korkular da yoktu, barış yoksa savaş da yoktu… Hiçlikten hepliğe, heplikten hiçliğe… Hala sözcüklere tutunuyordu, sembollerin, simgelerin değerinin yüksek olduğu zamanlardaydı yeniden. Bedeni ne kadar  dar ve ağırdı, bir o kadar da mükemmel.  İkilik içindeydi yeniden; bir el uzandı yüreğine, ıslak, rengarenkti. Öylesine renkliydi ki , siyaha dönüştü ve kutsadı. Değişim dönüşüm başlamıştı artık, durdurulamazdı bu ışık…

Demirlemeliydi dünyanın en kuytularına bedenini.  Canlıydı, bunu hissediyordu ama biraz da yorgundu… Nicelerini barındırmıştı üzerinde,  akan zehirleri çekmişti içersine. Görevi almadan vermekti. Elini gökyüzüne uzattı, geçmişinin izlerini taşıyan yıldıza uzandı, kim bilir belki yoktu o sadece görüntüydü, ışığı alıp diğer eliyle dünya anaya yansıttı. Her şeye rağmen dünya ana, insanlar tarafından sevildiğini biliyordu. Çünkü insan sevgiden yaratılmıştı, özü sevgiydi…

Bir ses duydu “anneeee” içi sevgiyle doldu ve bu sevgi onu ürpertti. Yavaşça kalktı yerinden, süzülerek kızının yanına gitti, ona sıkıca sarıldı. “Anne, kurabiye yapacaktık, söz vermiştin.” Elinden tuttu ve mutfağa doğru yöneldiler, koyuldular kurabiye yapmaya. “Anneeeeeee” bu kez oğluydu seslenen, yavaşça elini temizledi, oğlunun ne kadar da büyüdüğünü düşündü bir an, odasına gitti ve sevgiyle göz göze geldiler. “Anne, şu şarkıyı bir dinlesen, çok güzel”, gerçekten de çok güzeldi. Tempo tutarak dinlediler şarkıyı birlikte. Mutfaktan kızının heyecan dolu “annneeee” seslenişiyle irkildiler bu sefer, hay Allah kurabiyeleri unutmuştu, koşarak mutfağa gitti,. Kurabiyeler çok güzel kokuyordu.. Düşündü, gerçekten de söylendiği gibi mutluluk bir an değildi, bir yolculuktu.

Sonsuzluğuna kısa bir süre ara vermiş, dünyaya, buraya uygun olan insan denen bedenle gelmişti. Herkes, her şey görünmez bir bağla birbirine sımsıkı bağlıydı, bunu görebiliyordu. Derin bir nefes aldı, akşam yemeğini hazırlamalıydı, yaşam arkadaşı gelirdi birazdan…

Tünami


                                                            Edmund Dulac