9 Haziran 2012 Cumartesi

PANTOMİM



Salona girdiğimizde çok şaşkındım. Ne de çok benziyordu çocukluğumun yazlık sinemalarına; kenardan Belgin Doruk fırlayacak gibi gülümsüyordu garson.

“Buyurun,” dedi. Rakısı çoktan masaya konmuş bir yere oturttu bizi, daha doğrusu sarhoş bir Beyefendinin yalnızlığına davet etti. Yalnızlığı da sarhoştu, burası da zaten ne yazlık sinema, ne de lüks bir yemek salonu…

Değildi hiçbiri, değildi.

Ben de zaten bir şey değildim. Anlaştık içimizden, hoşgörüsüz bir biçimde ve oturduk masaya tek bir buyur kelimesiydi anları çağıran…

Meyhane kokusunu bilir misiniz, özellikle geç saatlerinde; çılbır yemeği gibi kokar, üzerine eritilmiş kaşar. Yoğurdunda sarımsak. Sarımsak mıdır yoksa, sarmısak … Sarımsağı sakla sak da mı saklasak yoksa…

“İçim saklanıyor. Yeterince sen saklama, ne olur? Ne olur saklama benden bir şey…”

diyordu yan masadaki genç kadın kocasına. Kafamda evlendirdim onları, ayıp!

Saat ilerledikçe masa arkadaşım, sokakta peşime takılan pantomimci, soyunup dökünmeye başladı. Eldivenlerini çıkardı ve yüzü beyaz makyajlı, her daim ağlayan bir pantomimciyle rakı bardağı tokuşturuyordum, diğer Beyefendi çoktan diğer masaya doğru kafasını uzatmıştı, kadına gülerek, her daim ağlayan ve içerken hıçkırarak gülen bir adamla aynı masayı paylaşmaktan rahatsız olmuyordum. Ben yokmuşum gibi davranıyorlardı zaten; evet, herkes ben yokmuşum gibi davranır.

Cümbüşçü yaşlı adam, elinde cümbüşü içeri girdi belli ki hava daha da soğumuştu ki kapıda buhar oluşuyordu açılıp kapandıkça. Döner kapısı olsaydı buranın acaba, Belgin Doruk da gelir miydi? Cümbüşçü yüzüme baktı gülümsedi eğdi kafasını sonra, kaldırdı. Oysa hep eğikti zaten boynu hayata. Ve ben de bakakaldım o şarkıya. Baktım da “hazan akşamının ufkuna!” diyordu.Yarım da olsa ağır aksak konuşuyordu masasını işgal ettiğimiz Bey, anlatıyordu bir şeyler, anlatıyordu da kendi anlamıyordu.

“Hak etmişsin Bey amca,” dedim söylenerek. Elinde kadeh ayağa kalktı ve kadehi vurdu masaya. Acılarına vuruyordu belli ki elleri kanayana dek. Eli suratıma doğru havaya kalktı artık sondu öfkesi, donuk yüzüne baktım, sinek kaydı tıraşı beyefendiliğinden ödün vermiyordu içmeden önce.

Sakallarıma baktı; sararmış bıyıklarıma, kadehimi aldı ve son bir duble… Pantomimci dua ediyordu ceketini unutsun diye, içime geliyordu sesler. Duyuyordum işte, o an; bunu diliyordu ve dileği oldu. Pantomimciye kaldı, adamın unuttuğu ceket. Pantomimcinin ağlayan yüzü güldü ardından, Mona Liza tablolarındaki sır çözülmüş oldu beynimde.

Ceketi giydi hemen ve basınca tetiğe gül fırlayacak olan tabancasını, ceketin cebine attı. Ceketi kurcaladı. Ağlamaya devam ediyordu…

Önümüzdeki masadaki adam ayağa kalktı, uzaklaşınca bizim pantomimci garsonu çağırdı, bir şeyler işaret etti ağlıyordu hala ve garson, yan masadaki kadına şık bir alevli meyve tabağı götürdü. Bizim pantomimci gerinerek gülümsedi ve yüzündeki boyalar çatlıyordu. Kadının kocası geri döndü, meyve tabağından bir parça meyve attı ağzına ve kadına döndü. Sandalyeme yerleştim. Ağzımda anason tadı çıkacak olan kavgada, pantomimcinin sesini, kafamda canlandırıyordum. Adam haklıydı; karısına meyve tabağı yollanmıştı ben olsam, tabağı pantomimcinin kafasına geçirirdim. Alevli pantomimci.

Adam döndü, masamıza işte… Geliyordu yumruk ve hemen kenarında oturan pantomimcinin sigarasını yaktı! Pantomimci yine ağladı!

Masanın üzerine iki tane tabanca çıkardı, düelloya davet eder gibi bir hali de yoktu ama tabancayı bana doğrulttu, tetiğe basarak bir sigara çıkardı, sigarayı yaktı ve ağzıma tutuşturdu. Gülümsüyordu.

Hissedebiliyordum, duyuyordum kahkahalarını. Garson “artık yeter gidin ulan eviniz barkınız yok mu?” der gibi bakıyordu ve pantomimci “yok ulan!” der gibi cevap veriyordu Ben de duymazdan geliyordum iç seslerimi.

Kadın kocasının kulağına bir şey fısıldadı, garson adamın kulağına bir şey fısıldadı, adam pantomimcinin ku… Adam pantomimciye geç kalmış bir yumruk attı, pantomimci cebinden silahı çıkarıp adama sıktı. İçinden bir gül fırladı.

Adam masanın üzerindeki silahı kaptı ve pantomimciye doğrulttu. Silahın sesine, yan masadaki cümbüşçü uyandı ve çalmaya başladı…


ŞemsAzure



                                                                       ŞemsAzure