15 Nisan 2013 Pazartesi

CANAVAR YEMİ


oturup bakıyoruz, deniz kıyısında üç kişi
hiçbir şey o gün gördüğümüz kadar kızıl değil, maviler bile
sen köpüklerle küçümsenmiş bir at çiziyorsun, nefesi yelesinde
ben sayrısına saklıyorum dünyanın sağırlığını

hayat işte; içine kargı resimleri çizdiğimiz kareli defter

saatteki kumun da bir ömrü var, aşktan biliyorlar
bir nehrin aklından geçenlere tutunuyorsun
hayvanlar içinde kaybolsun diye yapıyorsun bazı dağları
balıklarını kıyıya atan bir gölü çiziyorsun boynuma

evren; devrilmiş bir kağnının havada boşuna dönen tekerleği

herkesin hatalı bir biyografisi vardır, bir de hatalı kemikleri
yanlış kaynar bazen, tersine işler döngü
gökyüzü üstüne düşer durup dururken, binalar içine
yerli yerinde bulamazsın baktığın hiçbir denizi

uykuna karışır mağriplinin ölmeden önce gördüğü son rüya

suların günden güne çürüttüğü bir barınağa benziyor hayat
görmeden sevilen şehirlerden geçiyorsun
omuzlarında bir taşra berberinin kederi
peşinde günlerini ağaçlardan sıyırmış bir yaz
kirli sarı sularla yıkıyorsun saçlarını

gövden; güneşi görünce açılan kırağı vurmuş bahçe

saniyelerle yarışan bir salyangozun bıraktığı izlere bakıp
dokunduğun taşlardan biçiyorsun rüzgârın yaşını
parmakların, sazlıkların içinde kaybolmuş bir kulübe
sessizce dolaşıyor yırtılmış bir kâğıdın kenarında

uyanmayı unutmuş bir ağaç gibi geç kalıyorum kendime

oturup bakıyoruz, deniz kıyısında üç kişi
sen kurumuş kabuklarla çeviriyorsun söndüremediğin ateşi
ben ateşin üstünden atlıyorum, sakallarımda çıralar
yanımızda, kâbusunu karnında taşıyan bir ahraz martı

aşk; kuşların bile dokunmadığı bir canavar yemi

kahverengi