7 Mayıs 2015 Perşembe

SIZINTI

Dondurulumuş anlar gibi bazı hallerimiz, gecenin sessizliğinde.
Ayın ışık saçan pervasızlığı, güneşin oklarını atıyor içimize.
Gözetleme kulesi gibi dikilmiş tepemize yıldızlar,
Dışarda kulak yalayan bir rüzgar.
Ellerimiz, ellerimiz geçmişin ayak izleri.
Bir yatak boyu volta atıyoruz,
Avlular gibi serilmiş bedenlerimiz.
Ağlama nöbetine tutulmuş bulutlar,
Çığlıkları şehri aydınlatıyor.
Döktüğü gökyaşları sekiyor kaldırımlarda.
Gece bir buğu gölüne dönüşüyor.
Göl büyüdükçe sertleşiyor karanlık.

Akbabalar hep karanlığa gelir zaten…

Bana uzak ülkeleri anlat.
Bilmediğim, görmediğim, gidemeyeceğim kadar uzak ülkeleri.
Kaybetmeliyim kendimi ve bulmamalıyım bir daha.
Yalnızlığı giyinmeli ve ölümü beklemeliyim dudaklarının arasında.

Ölüm varlığı kabullenmektir.

Bedenimi bir ağzın içine sığdırmışlar.
O açıldıkça görebiliyorum dünyayı.
Sivri kazıkları, örümcek ağlarını, bataklıkları geçemiyorum,
Çıkamıyorum oradan.
Korkuyorum, kalbim büyüyor.
Ağlıyorum, kalbim büyüyor.
Ölüyorum, kalbim büyüyor.
Ağız paramparça.

Siyah Eskisi