25 Kasım 2011 Cuma

MASUMİYET

Çimenlerin üstünde çocuklar aynı şarkıyı beşinci kez söylüyorlardı. Koronun en arkasındaki çilli kız çok sıkılır, önce yere çömelir sonra sürüne sürüne ağaçların arasına gider ve koşmaya başlar.

Epeyce koştuktan sonra bir kulübe görür. Küçük elleriyle iter tahta kapıyı. Uzun bir piyano kapkara giysisiyle oturmaktadır. Camdan süzülen kırmızı ışık kızın gözlerini okşar geçer. Uzaktan ormanın tapınağından gelen çocuk şarkısına eşlik eder. Odanın köşesine sanki özellikle konulmuş gibi duran cam topu eğilip alır. İçindeki renkli tozlar birbirine karışsın diye sallar topu. Ama renkler kümeler halinde birbirlerine karışmadan dururlar. Topun içindeki renklerin nasıl olup ta karışmadıklarını anlayamaz ve sinirlenerek topu yere fırlatır. Top kırılmadan yuvarlanır gene aynı köşeye gider durur. Duvarda küçücük bir resim asılıdır. Uzaktan siyah beyaz görünen küçük resme yaklaşır kız. Çıplak bir kadın, sarı siyah bir kayanın üzerinde yatmaktadır. Resmin kara çerçevesinde bir yeşil tırtıl kımıldanır. Resmi tam eline alacakken çocuk şarkıları bir anda kesilir. Bir fısıltı kaplar her yanı. Otların fısıltısıdır bu;


Salyangozlar acıyın bize yemeyin
Masum beden gel toprağa, toprağa
Uzan koynumuza, şaşkınlık seni yaşlandırır
Çık oradan koş, merak seni yanıltır
Şeytan bekler seni yanardağın içinde
Şeytan bekler seni saydam topun içinde
Gel kokuya, havaya, masumiyete
Yıldızların tozunu biriktirecek kalbinde yıllar
Sarı, turuncu olacak turuncu, kırmızılaşacak
Sonra kahverengi, en sonunda gelecek kara
Masum beden gel toprağa, toprağa
Gel huzurun yeşil yatağına
Zevk masumiyeti öldürmez.

Turkuaz
                                                                     

                                                                             Lal