15 Haziran 2015 Pazartesi

AĞAÇ OKULU



yaralı kuşlar için mahfel
yağmurun doldurduğu karınca yuvası
yangın yeriydi, koynunda kışladım

boynun nasıl da tuz kokuyordur şimdi
nasıl da ağrıyordur
geceleyin kıvırıp başının altına koyduğun kolun
kimse bilmiyor ensene değip geçen rüzgârdan başka:
gövden, anlamı ararken kaybolduğum harf ormanı

sahi, sabah mıydın
ağzının içinde daha yeni uyanmış incir
yıllanmış birer kazak gibi sürtünce kemiklerimiz
divan altı, pencere kafesi, defter süsü
bir kuyunun dizlerinde eskiyen çocukluğum
ilk mezunlarını vermiş bir ağaç mıydın yoksa
dalların gökyüzünün suretini çizerken toprağa

sepilenmiş derinin tavıyla öp beni, tuzla
koynuma yaklaştır nardan sızan kırmızıyı
beni tarlanın boynunu büken güneşe inandır

kısa kesilmiş aşkın bahçe kokan saçları
dünyanın nefesi donuvermiş yüzünde
sırtından başladım seni ezberlemeye
yokluğunu sesinden tanıdım
içimde gezinip durdu zamanın yabani adamları

hasret koydum
uzak denizlere baka baka doğurduğum çocuğun adını

Kahverengi