15 Ocak 2014 Çarşamba

BABİL

Sabaha doğru ayın önünde secde edip yerlere kapanılarak ölünebileceğini ya da yeniden ve daha önce hiç olunamadığı kadar âşık olunabileceğini…

Veya iyiyi, huzuru, olasılıkla mutluluk adını verdiği o gizli hazinesini bir gün bulabileceğini, o andan itibaren kendi sonrasının, hep öyle donandıklarıyla sorunsuz, oradan oraya göç etmeksizin; dikili, çakılı -veya kendiliğinden sabitlenmiş- ‘şey’leriyle devam edebileceğini sanır insan. Ama hatalıdır ki bu:


Yalan yanlış ve eksik doldurulmuş içleriyle cesetler, arkamız mezarlığa önümüz tabuta yol!

Yaşamı kaç defa, ya da kaç defa ölümü tadarsa tatsın, olanca ömrüne ne kadar görkemi sığdırırsa sığdırsın; onun Babil’de başlattığı o inşaat hep sürecek. İster kendi yarattığı Tanrı’ların katına, ister uydurduğu efsanelerin tadına korkusuzca varsın ulaşsın, onun kendine ait olan o ‘Ad’ı, kendine ayrıcalık ve biriciklik sunacağını düşündüğü o ‘Bütün’ü arayışı hiç bir zaman dinmeyecek.
Onun kadim yarası, kendi tarihinde ve dahi bedeninde açtığı derin yarık, uçurum. Ve dip köşesine hangi sevdayı tıkamış olursa olsun, hiç durmadan kanamaya, öfke ve irin kusarak iktidarını kurmaya hiç ara vermeyecek…


Eylemek, hakikate dokunmak ve yön vermek, bütünüyle yutmaktır ki kemiksiz olanı ve haliyle dilsiz kalmak, su gibi akmak sonra: İşte büsbütün olabildiğimiz sadece bu.

Ve unutmadan,


Zamanı tutuşturan insanlar yok değildir.

Sabahın ilk saati ile uykuya yatıp, beşinci saati ile alelacele kalkmak yatağından, gece uykusu aldığına inanmak ve gülümsemek. Kahve suyunu cezveyle buluşturmak…  Cezveyi bile kıskanmak kahvesinden… Zeytini limonlamak küçük mavi bir kapta… Ululuğa erişmiş ve kocamalığın zirvesindeki annelerin, ananelerin büyük teyze ve kanserden ölen halaların rüyalara kolayca sızabildiklerini, bunun engellenemez olduğunu, başın arşa değmediği ya da Zigguratın son basamağına erişilmediği sürece bunun anlamının kolayca bilinemeyeceğini düşünmek. Bütün büyüklükleri anmak.  Onca sızıya rağmen, boğazın düğümlerini çözmeye çalışmak el yordamıyla. Yokluğun gölgesinde varlığa da göz süzmek. Fark etmeden sürüklenmek avare bir sabaha…

Zamanın donduramadığı bir insan yok gibidir de.


Günün sırtına binmek…

ÜçRenk Beyaz