20 Ocak 2012 Cuma

SELVİ


Yerin yüreğinden haykırdı,
Kırılıyor kabuğum.
Selvinin gökyüzüne yükselişi gibi
Narin, kırılgan, kıpırdak ve süzülürcesineydi..
Gökyüzüne baktı, gördü;
Bulutlar, oluşu anlatıyorlardı, şekil şekildiler,
Mavilik göz kırpıyordu bütün haşmetiyle;
Ben de buradayım, beni gör, beni fark et dercesine.
Derin bir oluş hikayesiydi bu
Amma, bir o kadar çıplak, yalın, olduğu gibiydi.
Gökyüzü, selvi, pencere, masa ve ben..
Gölgeler vurmuştu yemyeşil baharın çimenlerine
Hareketleri gölgenin, oluşun her an oluşun timsaliydi
Işığa göre biçimlenen.
Zaman yoktu onlar için sadece olmaktaydılar
Üzerlerine düşen ışığın ya da ışıksızlığın takipçisiydiler
Sistemin, oluşun en değerli varlığı insana,
Bir şeyler anlatır gibiydiler.
Arada kuşlar konuyordu selvinin üzerine
O yine sessizce kucaklıyor, sarıyordu
Geldi kondu ve gitti.
Hiç olmuşluğunu bozmadan uzanıyordu gökyüzüne
Ona mezarlıkların ağacı vasfını yakıştıran bilinci umursamaksızın
Yeşilliği ile tüm heybetiyle,
Rüzgar gelince de onu kucaklıyordu
Bir o yana bir bu yana rüzgarın himayesinde.
Ben olan, ben masam, ben kalemim ben kitabım ve ben
Ve ağaçlar ve gökyüzü
Şimdinin gücünde bir bütün olmuştuk,
Biz bize, diz dize.

Tünami
                                                              Vincent Van-Gogh