17 Ocak 2011 Pazartesi

KÖKLER

Tavandaki lambadan sızan sesleri işitti ilkin. Ampulde yine çatlak var, diye uzandığı yerden hızla kalktı. Lambanın etrafında uçuşan böcekler damlayan her sesi uçuşan bir poleni yutar gibi kapıp aniden gözden kayboluyorlardı. Birkaç dakika içindeyse yeniden gelip, bir sesi kapmak için birbirleriyle savaşıyorlardı.
Lambanın altına koyduğu sandalyeye çıkan adam, ışığı söndürmeden elindeki cam parçasını yavaşça ampulün çatlak yerine götürdü. Isıyla birlikte çözülen cam parçası çatlağı - öylesine de olsa- kapattı.
Sandalyeyi köşeye yerleştirdikten sonra tam yerine oturacaktı ki bir inilti duydu. O'ydu bu... Telaşla koşmaya başladı. Odanın kapısını açıp içeri daldı. Yatakta yatmakta olan kadının yanına yanaştı. Kadının yüzü bitkin görünüyordu. Adama doğru uzanıp, zamanı geldi, dedi. Kadının ellerini tutan adam öperek, hayır sen iyileşeceksin, diye atıldı. Kadın güçlükle gülümsedi. Senden bir ricam olacak, dedi adama. Ve devam etti: Köklerimi en derinine sal...
Bu sözcüğün bitiminde kadının gözleri ses olup işitildi. Adamın gözlerinde bir süre yankılandıktan sonra kaybolup gitti sesi. Kadının başucuna oturup cansız bedenine öylece baktı. Sonra yanına uzanıp kulağına, ölümünle ısıt beni, dedi...
Soluksuz kaldığını hissetti. Nerede olduğunu anlayamadı. Suyun içindeydi. Boğulacağını düşündü o an. Katlanmış bir halde duruyor, kıpırdayamıyordu. Elleriyle sağına soluna dokunduğunda etten bir şeyin içinde olduğunu hissetti. Belki de etten bir denizdi bu. Ama bu kadar küçük olamazdı deniz. Belki de etten bir göldü... Hayır, hayır olsa olsa bu etten bir akvaryumdu. Hiçbir şey göremiyordu.
Başını yukarı kaldırdığında ince bir ışığın sızdığını gördü. Lamba mıydı bu? Zayıf sesler duyuyordu. Çatlak bu sefer hayatını kurtaracaktı. Parmaklarını o küçük deliğin içine yerleştirdi. Biraz zorladıysa da, delik büyümedi. Tüm gücüyle yüklenmeye karar verdi. İşte tam da o an küçücük delik kocaman bir boşluğa dönüştü. İçeri ışığın da girmesiyle birlikte bir zarın içinde olduğunu anladı. Dişleriyle yüklenip zardan küçük bir ısırık attı. Ve yine ellerinin marifetiyle zarın içinden çıktı.
Açılan oyuğun içinden çıktığında hızlı hızlı solumaya ve kahkahalar atmaya başladı. Gözlerinin yandığını hissetti. Işığa alışamadan birden, içinden çıktığı şeyin ne olabileceğini düşündü. Elleriyle gözlerini ovuşturduktan sonra arkasına döndü. Sevgilisi cansız bir halde yatıyordu. Hızla nerede olduğunu anlamak için etrafına bakındığında, dışarı çıktığı yerin, sevgilisinin karnı olduğunun ayrımına vardı.
Az önceki kahkahalar yerini acıya ve gözyaşına bıraktı. Yavaşça yataktan inmeye çalıştığında ayaklarının bedenini belli bir mesafeden sonra çekemediğini fark etti. Tekrar yatağa döndüğünde ayaklarının sevgilisinin karnında bir ağacın kökleri gibi yayıldığını gördü.
Yataktan birden sıçradı. Gördüğünün bir düş olduğunun ayrımına o zaman varabildi. Ve sevgilisiyse hâlâ yanında cansız bir halde yatıyordu. Gördüğü rüyaya bir anlam veremedi. Yerinden kalkıp içeri doğru gidecekti ki aklına o fikir geldi...
Örtüye sardığı sevgilisini yavaşça evin bahçesine çıkartıp sundurmanın altına yerleştirdi. Eline aldığı bir kürekle toprağı kazmaya başladı. Yağmurun da yağmaya başlamasıyla işi kolaylaştı. Bir saat içinde istediği genişlikte bir çukur açtıktan sonra sevgilisini o çukurun içine yerleştirdi. Ona uzun uzun baktı...
Koşarak sundurmanın arkasına geçip eşya deposundaki saksıların içinde bekleyen fidanlardan birini alıp mezarın başına geldi. Saksıdan çıkartıp sevgilisinin karnının üzerine yerleştirdikten sonra toprağı yavaşça üstüne örttü.
Fidanın üzerindeki tüm yaprakları teker teker öptü. Sevgilisinin kokusunu aldı. Biliyordu ki o büyüyecek ağaç sevgilisi olacaktı. Ve biliyordu ki sevgilisi ölümün içinde bir çatlak açıp kalbine sızacaktı.


Kafkarengi

                                                       Olaf  Giermann