Seni zamanın bu yanında beklerim,
Orada açacaksın gövdemi kederinin
yazısını okumak için – O. Paz
Uyandı. Gözleri kapalı, zihni açık. Ondandır ki kederi fark
eden zihni oldu. Kedere uyanmak mı? Panikle uyardı, gözler kapalı kaldı.
Savuşsun gitsin diye beklemeli, dedi kendine. Kirpiklerinin hemen ucunda
bekleyen kederin gideceği yok gibiydi ya, yine de beklemeli. Saf acıyla baş
edebilir. Ağrıya dayanabilir ama belli belirsiz benliği sarmalamada usta
kederden ürküyor. Onun sezdirmeden günlere ekleneceğini; her eyleme, her
düşünüşe ve her duyuşa ucundan kıyısından yerleşeceğini biliyor.
Sakın açma gözlerini, diyor sakın açma. Neyin nesi, nereden
çıktı sorularına henüz vakit var. Hafifçe kıpırdanıyor, bedeninin uyandım artık
sinyallerini görmezden gelebildiğince oracıkta öylece yatmaya razı. Aynı anda
bir bardak su, demli çay ve sigara çekiyor canı. Hay senin canına, diyor güldü
gülecek kendine.
Önceki gece geliyor aklına. Balkondaydı. Balkon duvarına
yaslanıp uzaktaki mahallenin ışıklarını izlediğini, önünde uzanan karanlığa
öylece baktığını, küçük bir an yokluk hissiyle içinin titrediğini, kedinin
gelip bacaklarına süründüğünü, yersiz bir gülüşün dudaklarını yaladığını, o gün
belki yüz kez dinlediği şarkıyı mırıldandığını, ötüşen gece böceklerinin
seslerinin yükseldiğini, arka caddeden geçen ambulansın çığlıklarını, birden
gelen gece esintisiyle hareketlenen ağaçların fısıltısıyla genişleyen kalbini,
uzun bir tren yolculuğunun ve kısa süren bir yürüyüşün anısına geçit
vermeyişini, vedasız gideni, söz’ün ona küsüşünü düşündüğünü anımsıyor. Sonra?
Sonra çiçeğe su, balıklara yem vermişti. Her ikisi de emanet olarak gelmişti
ya, emanet olmaktan çıkıp mülkiyetine geçmişlerdi artık. Çiçeğin solacağından,
küçük fanusun içinde gezinen o iki balığın çok geçmeden öleceğinden emin
gibiydi. Çiçeğin serpilmesi, balıkların hala yüzüyor olmasına şaşırıyordu.
Çiçeğin adı çiçekti, balıklardan siyah kuyruklu olanına “ uzak”; diğerine “
daha uzak” diye sesleniyordu. Yemeği fark eden balıkların yüzeye çıkışlarını
izlemiş, ardından yatağa gitmişti. Uyumadan önce okuduğu birkaç sayfanın
lezzetiyle yummuştu gözlerini. Rüya görmemişti.
Şimdi? Kirpiklerine söz geçmiyor. İstemsiz kıpırdanışları
ile hemen yanı başında beklemekte olanı içine almaya meyilli gibiler. Nedeni
bilse, direnmeyeceğini fark ediyor. Bunca inatçı bir kederi çağıranın ne
olduğunu bilemeyişinin öfkesi titretiyor bu kez gözkapaklarını. Anlamaya
yönelmiş zihni inatla bir gerekçe arıyor, bakabileceği her yerde. Cevap,
kirpiklerinin gölgesinde sabırla beklemekte olandan geliyor nihayetinde: Vazgeçtin,
diyor. “ Daha uzak”’tan vazgeçtin.
Çağırmıyor. Kendiliğinden doluyor zihnine o iki dize:
“ benim tüm caymalarım yanımda
Vazgeçemiyorum
onlardan!”
Bekleyene hak veriyor sonunda. Gözler, kapılarını aralıyor
ve gelenin yerleşmesini izliyorlar. Yüz kez dinlediği o şarkıyı mırıldanıyor
çayı demlerken. Eli sigara paketine uzanıyor. Susuzluğu ise kalıcı.
* Metnin başlığı, Karamazov’ların en küçüğü, Alyoşa’nın
düşüncelerinden çekip alınmıştır.
Üçrenk Kırmızı
Nina Ai-Artyan