23 Haziran 2012 Cumartesi

CİDDİ BİR KEDERİM VAR *


                                                                                             Seni zamanın bu yanında beklerim,
                                                                                             Orada açacaksın gövdemi kederinin
                                                                                              yazısını okumak için – O. Paz

Uyandı. Gözleri kapalı, zihni açık. Ondandır ki kederi fark eden zihni oldu. Kedere uyanmak mı? Panikle uyardı, gözler kapalı kaldı. Savuşsun gitsin diye beklemeli, dedi kendine. Kirpiklerinin hemen ucunda bekleyen kederin gideceği yok gibiydi ya, yine de beklemeli. Saf acıyla baş edebilir. Ağrıya dayanabilir ama belli belirsiz benliği sarmalamada usta kederden ürküyor. Onun sezdirmeden günlere ekleneceğini; her eyleme, her düşünüşe ve her duyuşa ucundan kıyısından yerleşeceğini biliyor.
Sakın açma gözlerini, diyor sakın açma. Neyin nesi, nereden çıktı sorularına henüz vakit var. Hafifçe kıpırdanıyor, bedeninin uyandım artık sinyallerini görmezden gelebildiğince oracıkta öylece yatmaya razı. Aynı anda bir bardak su, demli çay ve sigara çekiyor canı. Hay senin canına, diyor güldü gülecek kendine.
Önceki gece geliyor aklına. Balkondaydı. Balkon duvarına yaslanıp uzaktaki mahallenin ışıklarını izlediğini, önünde uzanan karanlığa öylece baktığını, küçük bir an yokluk hissiyle içinin titrediğini, kedinin gelip bacaklarına süründüğünü, yersiz bir gülüşün dudaklarını yaladığını, o gün belki yüz kez dinlediği şarkıyı mırıldandığını, ötüşen gece böceklerinin seslerinin yükseldiğini, arka caddeden geçen ambulansın çığlıklarını, birden gelen gece esintisiyle hareketlenen ağaçların fısıltısıyla genişleyen kalbini, uzun bir tren yolculuğunun ve kısa süren bir yürüyüşün anısına geçit vermeyişini, vedasız gideni, söz’ün ona küsüşünü düşündüğünü anımsıyor. Sonra? Sonra çiçeğe su, balıklara yem vermişti. Her ikisi de emanet olarak gelmişti ya, emanet olmaktan çıkıp mülkiyetine geçmişlerdi artık. Çiçeğin solacağından, küçük fanusun içinde gezinen o iki balığın çok geçmeden öleceğinden emin gibiydi. Çiçeğin serpilmesi, balıkların hala yüzüyor olmasına şaşırıyordu. Çiçeğin adı çiçekti, balıklardan siyah kuyruklu olanına “ uzak”; diğerine “ daha uzak” diye sesleniyordu. Yemeği fark eden balıkların yüzeye çıkışlarını izlemiş, ardından yatağa gitmişti. Uyumadan önce okuduğu birkaç sayfanın lezzetiyle yummuştu gözlerini. Rüya görmemişti.
Şimdi? Kirpiklerine söz geçmiyor. İstemsiz kıpırdanışları ile hemen yanı başında beklemekte olanı içine almaya meyilli gibiler. Nedeni bilse, direnmeyeceğini fark ediyor. Bunca inatçı bir kederi çağıranın ne olduğunu bilemeyişinin öfkesi titretiyor bu kez gözkapaklarını. Anlamaya yönelmiş zihni inatla bir gerekçe arıyor, bakabileceği her yerde. Cevap, kirpiklerinin gölgesinde sabırla beklemekte olandan geliyor nihayetinde: Vazgeçtin, diyor. “ Daha uzak”’tan vazgeçtin.
Çağırmıyor. Kendiliğinden doluyor zihnine o iki dize:
“ benim tüm caymalarım yanımda
  Vazgeçemiyorum onlardan!”
Bekleyene hak veriyor sonunda. Gözler, kapılarını aralıyor ve gelenin yerleşmesini izliyorlar. Yüz kez dinlediği o şarkıyı mırıldanıyor çayı demlerken. Eli sigara paketine uzanıyor. Susuzluğu ise kalıcı.

* Metnin başlığı, Karamazov’ların en küçüğü, Alyoşa’nın düşüncelerinden çekip alınmıştır.

Üçrenk Kırmızı

                                   
                                                                 Nina Ai-Artyan