Amberli Kahve etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Amberli Kahve etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Mart 2012 Cuma

YARALI-YERALTI!..,

Tamam, ben divaneyim hatta Salvador Dali'yim! Peki, ya güneş senin teninden, hangi hücrenden ve nasıl dışarı fışkırıyor? Eğer desem ki, "aşk senin yanı başından başladı!", bu kez "çığlık atma, Nazım Hikmet'i uyandıracaksın" diyeceksin. Yolumu tümden kaybettim, bunun altını çiz desem, "Enis Batur daha önce yaraladı harfleri" diyeceksin. Sonra en cılız sesimle “durmayalım düşeriz” diyorum, ‘hiçliğe doğru yol alırken, yere düşen siyah şaldır, oynatan yerinden taşları ve de zarfını yitiren mazruf’ta arasın izlerini’ diyeceksin. Ve ben ancak seninle yaşamın olgunluğunu arayıp duracağım Magritte’in elmasında.


İşte o gördüklerin, hiç dokunamadıklarının bir kısmı yeraltından yazıyorlar. Işığın olmadığı yerde göz bebekleri büyür ve sözcük, sözcüğü yutar. Sözcük, aşkın yerine oturur ve aşkı da yutar. Beş metre, evet "bizler yerin beş metre altından yazıyoruz" diyorlar! Dudak üzerindeki benler yeraltında daha koyu görünürmüş! Işığın olmadığı yerde yılanlar daha da tutkulu olurlar.

Ey uzun boylu Leyla'm, bütüncül yılanım, "birkaç sözcükle zehrini tenime boşalt" desem, "gövdende yer değiştiren sadece sesimdir" diyeceksin. Bak burada birisi var durmadan "Leyla" yaratıyor, olmayan saçlarıyla, iri gözleriyle. Şimdi -sen, aşkın dokunaklı serencamından birkaç sözcük fırlat bana. Bir Mecnun da sen yarat, yeraltında, yerin altında! Tamam, ben bir divaneyim, hatta çöl seyyahıyım, ama sen eğer rüyanda çöl cinlerini görürsen, onlara de ki :


'ışıksızdır kum fırtınasına tutkun olan tüm sözcükler ve de bir kadın daha ne kadar
kanatabilir kendi kalbini'..


Amberli Kahve

                                                                        Magritte

21 Kasım 2011 Pazartesi

VE BİR AKŞAM..





Hür Yumer Anısına



Kapı usulca aralanır. İstemsiz bir el elektrik düğmesine dokunarak ışığı yakar. Cılız bir ışık demeti tüm nesnelerin üzerini kaplar.

Mavi perdeler, mobilyalar, birkaç sandalye, salonun duvarlarını kaplayan, özenle tasarlanmış, kütüphane; kitaplar, dergiler, kapının hemen önünde hiç giyilmemiş bir çift yeni ayakkabı, birkaç çift çorap ve yemek masanın üzerinde duran kadim İznik meyve kasesi, içinde ise tek bir kırmızı elma. Çalışma masasının üzeri tuttuğu okuma notlarıyla dolu.

Görünürde her şey sanki eskisi gibi. Ama değil. Bir şeyler bir şeyleri iterek ve kendi izini bırakarak öne çıkıyor. Hayır! Mucize falan yok ortalıkta. Havsalasız demlerin adamı, derin bir soluk alarak odanın kokusunu içine alır ve boğazı düğümlenen duvarların çığlığından hemen önce uzanır pencereyi açar. Yorgunluğunu girişteki portmantoya bırakır ve içten bir “ah” çeker .

Gelir ve mobilyanın üzerine yığılır kalır. Birisinden önemli bir mesaj beklemektedir, ama bir türlü duymak istediği o sözcükler gelmez. Boşluğun, beyhudeliğin yıpratıcı tekrarı yoklar ruhunu. Nihayet oturduğu yerden kıpırdayarak mutfağa gider ve bir fincan demli çayla geri döner, nerdeyse tüm umutlarını çay bardağına boşaltarak, sonra eli televizyonun kumandasına uzanır, “onun” boşluğunu televizyonun yaydığı ışıkla doldurmaya çabalar, ama ne kulakları duyar, ne de gözleri görür. Bütün tatlar, kokular aynı ve tümü kendi tarihini tekrarlıyor.

Gazetenin dördüncü sayfasında bir yazı. Yazıya gözü takılır:

“Son araştırmalara göre, eşinden boşanan erkeklerdeki intihar oranı nerdeyse kadınların iki katına ulaşmış durumda. Psikiyatrlar ve sosyal hizmet uzmanlarının görüşüne göre, aynı durumdaki erkeklerin yaşam alanına giren yeni disiplin ve özgürlük tanımı yaşamlarını derinden etkiliyor..”

Sessizlik her tarafı kaplar.

Hiçbir şey duyulmaz.

Sanki her şey küçük bir gölde batmış ve görünmez olmuştur.

Okunmamış gazete parmakları arasından yere düşer.
Islak teninde birkaç damla kan görünür… 


Amberli Kahve


                                                                   Deniz Bilgin

11 Ağustos 2011 Perşembe




De  Ki: U M U T



Tanrı Şeftali verir ama kabuğunu soymaz, hem niye kabuğu soyulur ki o güzelim meyvanın ? Güneşi, sıcaklığını yudumlamış bir Şeftali ısırıldığı zaman , güneşi ısırır gibi olur insan.
"Biletin hazır dostum!"
- nereye?
"bilmem."
Dünyalı Nakkaş Candostun öğüdü geldi aklıma :
“Bu gibi durumlarda içine dön ve kapıyı kapat ".
Kim yarattı bu kimyasallrı? 3 x , 2 x , 1 x , gece, sabah ..sayı çarpı sıfır = sıfır.
Sıfır / Sayı :sonsuzluk
renkli çocuk oynacağı sanki tüm bu kutular !
Bazen beynimin bir sofra gibi kainata yayıldığını hissediyorum, "acı insanı büyütür " diye eski sözler unutuldu.
Tek ayak üstünde gölgeler diyorum: Hür.
dinler misin?
gölgeler diyorum, bugünün herhangi bir günden daha sıcak olmasından yakınıyor(lar). Hür. ama neden?
sen yine ver biletimi. Hür.
belki uğrarım sana "geçerken".
dedim.
ardından uyuandım:
odamın içi gibi"aklımdaki tüm düşünceler de berraktı", o an.
uzandım Pencereyi araladım.
Güneş Parlıyordu.
Hava temizdi ( Ayna : eğilin ve seyredin lütfen +sizi görüyorüm) gece boyunca rüzgar esmişti.
Artık eskisi gibi gece boyunca rüzgar esmiyor. Hür.
eskiden Anlamak da kolaydı.
Anlamak kolaydı çünkü "herşeyin bir anlamı vardı" ve gizli olan ne varsa orta yerde güneşleniyordu.
Pencereyi açık bırakıyorum: Tüm bu berraklık yüreğinize vursun diye.
beni mi sordunuz?
sadece görebildiğim şeylerden oluştırduğum bir güvenlik çemberi gibiyidi.. düşlerim
kendimi "iyi" hissedebilmek için.
tüm güzelliklerin merkezinde siz
çevresinde ellerim, hücrelerim dolansın diyorum .
korkmayın bu sizin kendi çemberiniz,
üstelik ben çizmedim Acem Aşiran Ayna dostu, Akik ve Kehribar dostu bir Ressam çizdi.
tek farkla: Benim Rüyamda ; sizler için:
"Büyüklüğü değişkendir dostum, dışında kalanlar korkuttuğu için görmezden geliyorlar" .
Oysa hayat alt alta maddelerin yazılı olduğu bir kağıt değil, diye HAYKIRIDIM.
TAM  O AN: TANRI şeftaliyi uzattı: " Tanrı kabuğunu senin için soydu" dedi bir Melek (duydum o sesini).
Tanrı bana sormadan yarattı beni, itiraz edemem !
değişen gidişatlar hakkında bir fikrim olsaydı alnından öpmezdim Tanrının. Hür.
Tanrıların ittiği
umut artığı bulma telaşı
içimdeki çocuk ağlıyor. hür.
ikimizden biri Ateş olmalı
biri yanmalı
ama unutma
birimiz yem olacak.
Şimdi aşığım: bir o kadar yaralı..
bu bir veda değil,
Şimdi aşığım . gece vakti , durmadan pencereme, yalnızlığıma vuran yağmura aşığım. hür.
sen ise içindeki çocuğa aşıktın.
uzat elini..
uzaklar görndü yine. hür.
unutma Zaman bizimle oynayan dama taşı süren bir çocuktur, dedim, ama henüz devrilmedim.
Söz veriyorum,
çalkantılı bir gecede ,
Sır vermeyen sayısız yalnızlığını konuk edeceğim tekrar yüreğime
kırık dökük pencereleri yenilemeye gidiyorum biliyorsun.
"iç dökmeler çok basit formüllerle çözüme kavuşur , zorluklar seni yanıltmasın" dediğini unutmayacağım asla.
Ayna Usatasının Candostu,
YILLAR
YOLLAR
Ömrümü törpüleyen kaotik bir yangınmış ..Kavradım.




Amberli Kahve


                                                                    Kuzgun Acar