Merhaba sevgili Üç Renk ailesi nasılsınız? Umarım çok iyisinizdir, çünkü ben ikinci röportajımla karşınızda olmaktan dolayı çok mutluyum. Evet, bu röportajı kopartmam da gerçekten zor oldu ama itiraf etmem lazım Mavi fazla dayanamadı bana. İsimden de anlamış olacağınız üzere bu seferki röportajımı Mavi ile gerçekleştirdim. Yeri geldi ben, yeri geldiğinde ise Mavi zorlandı ama inanıyorum ki çok hoş ve samimi bir şey çıktı ortaya. İşte Mavi ve onun gözünden Üç Renk’te yaşananlar.
Ekru: Merhaba Mavi nasılsın?
Mavi: Heyecanlıyım. Sen nasılsın?
Ekru: Ben de heyecanlıyım. Beni Kırmızı’dan daha az uğraştırdığın ve röportaj teklifimi kabul ettiğin için çok teşekkür etmek istiyorum öncelikle.
Mavi: Sorular zor olacak şimdiden anlaşıldı.
Ekru: Biraz değişik bir soruyla başlamak istiyorum izninle. Daha belli başlı hiçbir konuyla ilgili soru sormadığım şu anda neler hissediyorsun?
Mavi: Aslında yukarıda acele davranıp bilmeden cevapladım sorunu; heyecanlı, bunun yanında merak duygusu var az da endişe. Karşımda gözleri cin gibi parlayan biri varken normal sanırım.
Ekru: Bir de şeyi sormak istiyorum, Patron nasıl, iyidir inşallah yakında onun da kapısını çalmak istiyorum
Mavi: Bak bu zor, hep arka planda kalmayı tercih ediyor.
Ekru: Şansımı denemeyi seviyorum.
Bir süre önce Blanc tekrar Beyaz oldu. Bu değişimden ne anlamamız gerekiyor, kişi mi değişti yoksa sadece adı mı?
Mavi: Blanc ve Beyaz ayrı kişiler. Blanc aramızdan ayrıldı. Burada susma hakkımı kullanmak istiyorum, çünkü bu konular içimizde konuşup çözdüğümüz meselelerle ilgili.
Ekru: Peki Beyaz bu sürekli değişimini neye borçlu sence?
Mavi: Hımm, zor sorular başlıyor demek. Benim şahsi fikrim uyum sorunu, İsimlerden sıyrılarak egoları bir tarafa bırakmak zor iş. İlk beyazımız işlerinin yoğunluğu nedeniyle devam edemedi. İkinci… Üçüncü… Sanırım önemli olan şey şu: ‘Bu çalışma bir gönül işi’ ve biz bu çabayı sürdürmeyi görev olarak görmedik hiç. İlk günkü heyecanımız hiç değişmedi hatta artarak devam etti. Hem bilirsin beyaz narin bir renk olarak bilinir, belki ondandır… Aslında Blanch ayrıldiktan sonra moderasyona yeni birini daha almak istemiyorduk bir yandan da farklı bakış açılarına da ihtiyaç olduğu bir gerçekti. Bir gün Kırmızı ile konuşurken: bize baştan beri destek veren bembeyaz parlayan bir renk yanıbaşımızda duruyormuş onu farkettik. Böylelikle yeni Beyazımız aramıza katıldı ve kısa sürede de uyum sağladı.
Ekru: Üç Renk Sanat, son röportajımdan beri büyük bir adım atarak ilk hayallerinden biri olan kitap çıkarma işini gerçekleştirdi. Bununla ilgili sorulara geçmeden önce merak ettiğim başka bir konu var. Kimliklerini açıklayarak aranızdan ayrılanlar oldu, bunlar haberinizin olduğu planlı şeyler miydi?
Mavi: Elbet en başında haberimiz yoktu. Aramızdan ayrılma kararları o yazarlarımızın kendi tercihleriydi ve biz de oluşumumuza aykırı olduğu için, eserlerini kendilerine de bilgi vererek yayınımızdan kaldırdık. Bunun hemen ardından bize bir eleştiri geldi; ‘bazı yazarlarımızın renk olarak gönderdikleri bir kaç eserin kendi adlarıyla daha önce de yayınlanmış olduğu’ söylendi. Elbet dedektif değiliz . Bu konuda renklerimize yazarak daha önceden kendı adlarıyla yayınlanmış eserlerini bize bildirmelerini istedik. Onlar da anlayışla yaklaştılar ve çok yardımcı oldular, böylelikle kendi adları ile yayınlanmış eserlerini ortak kararla yayınımızdan kaldırdık.
Ekru: Peki bu habersiz ayrılışlarla gelen kimlik açıklamalarının Üç Renk’in çizgisine gölge düşürdüğünü düşünüyor musun? Sonuç olarak isimler bir kenara bırakılmıştı.
Mavi: Bence kendilerine gölge düşürdüler ya da egoları gölge oldu. Demek istiyorum ki insanların inisiyatiflerinde olan eylemlerden söz ediyorsun. İnsanlar bize eserlerini hangi koşullarda emanet ettiklerinin farkında olarak geliyorlar. Zaman içinde bu koşullar onlara uymamaya başlıyor ve farklı açıklamalarda bulunabiliyorlar. Fikirler, istekler değişir ve bizim de bu noktada yapabileceğimiz bir şey yok.
Ekru: Kurucu ve yönetici olarak çok iyi niyetli olduğunuzu biliyorum, herkese ve her şeye karşı. Bu iyi niyetinizin kullanıldığı düşüncesine kapıldınız mı hiç?
Mavi: İyi olma uğraşı benim tercihim. Zarar görünce kendine acımak, ‘tüh, vah!’ demek manasız. Hep şuna inanırım ‘iyi olmak kısa vadede kayıp gibi görünse de uzun vadede hep yarar sağlamıştır.’ Elbet incindiğiniz oluyor ama daha da güçleniyorsunuz.
Ekru: Üç Renk Seçki'nin çıkma sürecinden bahseder misin biraz, evet, hepimiz böyle bir hayalin söz konusu olduğunu biliyorduk ama nasıl faaliyete geçtiniz?
Mavi: Sen de biliyorsun “Edebiyata sessizce bir söz bırakmak’’ için hep birlikte yola çıktık. Çok destek gördük, insanlar isimlerini hiçe sayarak eserlerini bizimle paylaştılar. Biz de onlara bir armağan vermek istedik, biraz da insanlara umut olmak; İstenirse olur hayaller de somuta döner ÜçRenk Seçki buna iyi bir örnekti. Bir parantez açıyorum: Herkes oturduğu yerden şikâyet ediyor, burun kıvırıyor ama üretime gelince ‘tık’ mumla aranıyor, kapatıyorum parantezi. Elbette kararımızın ardından yoğun bir çalışma dönemi oldu. Gücümüzü hep renklerden aldık, onların heyecanı, onların samimiyeti, bizim samimiyetimize inanmaları yorgunluğumuzu aldı götürdü.
Ekru: Peki Notabene ile işbirliği nasıl gerçekleşti, nasıl buldu bu ikili birbirlerini?
Mavi: Kırmızı’nın emeği çok bu konuda. Bir seçki oluşturma hayali hep vardı ama bir noktada “hadi yapalım” denilecek zamanın gelmesi gerekiyordu. Notabene yayınları ile bağlantıyı Kırmızı kurdu. Yayınevine söz ettiğinde çok heyecanlanmışlar, taslağı da görünce beğendiler. Bizim için önemli olan bu heyecanımızı görebilecek insanlardı, renklerin adları olmayabilir ama o kadar kanlı canlı ki tüm eserleri… Yayınevinin yayın politikasına dikkat edilirse, üçrenk seçki’nin kolektif ruhunun onlara çekici gelmesi daha açık hale gelir sanıyorum.Yayınevinden beklentilerimizi anlattık, onlar da son derece olumlu bir tavır gösterdiler söz konusu beklentilere. Anlaşma sağlandı ve sonrası çok şeffaf gelişti, tüm bilgileri e-posta aracılığıyla renklerimizle paylaştık.
Ekru: Sanırım her defasında söylemek yapmaktan daha kolay oluyor. Bu süreç içinde ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
Mavi: Sadece bir yazarımız basım protokolünü bu şekliyle kabul edemeyeceğini bildirdi. Ama diğer yazarlarımız kitap basımı ile ilgili tam desteklerini esirgemediklerinden o açıdan zorlanmadık. İşin tek zorluğu tüm renklerin sorumluluğunun üzerimizde olmasıydı, yani şu manada zorluktan bahsediyorum: Onlara güzel bir şey sunma telaşı. Eee, bir elin parmaklarından daha az kişi, yetişmeye çalışıyorsunuz, en güzeli olsun istiyorsunuz. Kapak resminden, tasarımından, ürün seçimlerinden, redaksiyonlarına kadar titiz bir çabanın içerisine girilmiş, bu gerilimli karmaşıklıkta Notabene yayınları Kırmızı’yı kapısından nasıl kovmadı bilmiyorum.
Ekru: Diğer renklerden de bu zorluklara dâhil olan var mı? Yazdıklarını vermek istemeyenler, kimliklerini açıklayıp yollarına böyle devam etmek isteyenler?
Mavi: Dedim ya sadece bir yazarımız bu yolu seçti, ona da saygı duyuyoruz, elbet kendi seçimi.
Ekru: Seçki içerisine alınan metinlere nasıl karar verildi peki? Üçrenk’teki bütün metinler çıkan seçki içerisinde değil bildiğim kadarıyla.
Mavi: Tüm moderasyon ekibimiz yayınları tek tek tekrar okudu, her birimiz seçkide yar almasını istediği ürünleri yazdı. Ortak paydada buluştuklarımızı dosyaladıktan sonra renklerimize gönderdik, onların onayları alındı ve ilk taslak hazırlandı.
Ekru: Peki bloga alınan ama seçki içerisinde kendisine yer bulamayan bu metinler kalite açısından kendi içerisinde bir çelişkiyle karşı karşıya kalmadı mı bu durumda? Bir anlamda ilk seferinde sizden geçen bir metin, ikinci seferinde geçemedi ve ilk kararın aksine davranıldı?
Mavi: Bu bakış açısına itiraz edeceğim sevgili Ekru. Çünkü adı üstünde bir “seçki”den söz ediyoruz. Seçkide yer almamış eserlerin değeriyle değil, sınırlı sayıda sayfaya sahip olmakla ilgiliydi kimi metinlerin seçki dışında kalması.
Ekru: Hülya Soyşekerci'nin kitaptaki yeri ne peki, bize desteğinden bahseder misin biraz?
Mavi: Hülya Hocam çok değerli bir insan.Hülya hoca ile bağlantı kuruldu ve seçki için derleyen konumunda olmayı kabul etmesinin tüm üçrenk yazarlarını çok mutlu edeceği vurgusu yapıldı.Hülya hocanın bu öneriye cevabı ise; ‘bu çalışmanın içinde bulunmaktan onur duyacağı’ oldu. Hep yanımızda oldu. Böylece Hülya Soyşekerci, Üçrenk Seçki’nin derlemesini yapan isim oldu. Site yönetiminin belirlediği eserler son olarak onun onayını aldıktan sonra seçkide yer bulabildi. Onun adı bize hep güç verdi. Yanımızda olması bizim için de büyük onur bir kez daha buradan teşekkür etmek istiyorum.
Ekru: Üç Renk Seçki' nin vitrin edebiyatına kurban gittiğini düşünüyor musun peki? Sonuç olarak Üç Renk herkes tarafından bilinen bir topluluk değildi ve kitapçılarda yeni çıkanların içerisinde en önlerde yerini almaması insanların onu görüp incelemesini zorlaştırmıştır?
Mavi: Biliyorsun çok okuyan bir toplum değiliz. Kitap satışlarının hali ortada. Biz de popüler olma peşinde olmadık hiç, yayın platformumuza reklam dahi almıyoruz biliyorsundur. Kitabımızın yazarlarına değil de eserlerine önem vermesinin Türkiye’de bir ilk olması ilgi çekti aslında. Bazı şeyler zaman alır derler, belki de renkler edebiyat tarihine geçecek, bunu şimdiden kestirebilmek zor, zaman gösterecek diyelim biz. Ah evet, oluşumumuzu bilmeyenler için söylediğinde haklısın; “İnsanlar isimlerin peşinden gider daha çok, eser ikinci plânda kalır” hâl böyle olunca da Seçkimizin vitrinlerde en önlerde kendine yer bulması elbette zordu.
Ekru: Kitap çıktıktan sonra iyi ya da kötü ne gibi tepkiler aldınız?
Mavi: Bir kere; olumsuz tepki hiç almadık. Evrensel Gazetesinde, Borges Defterinde, Yurt Gazetesinde, İstanbul’da Sanat’ta ve daha birçok mecrada kitap ile ilgili yazılanları okumak çok keyifliydi. Okumayanlar için Sevgili Özcan Türkmen’in tanıtım yazısından bir bölümü paylaşmak istiyorum.
‘’Yeni renklerin katılımıyla çapı günbegün büyüyen "renkler" sendikasının nitelikli ve yoğun üretiminin sanal alemle sınırlı kalması belirli bir noktadan sonra mümkün değildi; nitekim sevenlerinin geçtiğimiz yaz başından beri beklediği ilk Üç Renk seçkisi, birkaç gün önce kitabevlerinin raflarındaki yerini aldı. Hülya Soyşekerci tarafından hazırlanıp NotaBene Yayınlarınca yayımlanan, 214 sayfalık kitabın kapak resmi altında "İsimsizce edebiyata bir söz bırakmak için" ibaresi yer alıyor. Üç Renk sitesindeki yazıların niteliğini göz önünde bulundurarak ilk başta bu ifadeyi gereğinden fazla alçakgönüllü bulduysam da sonradan bu tevazunun "Renkler"e uygun düştüğünü, giderek onların ayrılmaz bir parçası olageldiğini anımsadım. Bir manifestoları yok, dertlerini öfkeyle, sert bir dille dile getirmiyorlar. İşine yoğunlaşan böylesi bir pozitif alçakgönüllülük, muhalif olmakla birlikte alternatif de olabilmenin, ortaya somut ve gerçek bir şeyler koyabilmenin - şayet biricik değilse - iyi bir yolu. Seçkinin son sayfalarında yazar-renklerin paylaştıkları, kendi atölyeleriyle ilgili düşünceler, bahsettiğimiz olumlu yaklaşımın güzel sonuçlarını tescilleyen, mutlu ve inançlı bir atmosferi görünür kılıyor.’’
Ekru: Kitabın çıkma sürecinde, Üç Renk'in herhangi bir şekilde ‘getirim veya kazanç’ sağlama amacıyla kullanıldığı fikrine kapıldın mı hiç?
Mavi: Asla. Dediğim gibi her basım yayın süreci açıklıkla yürütüldü, yayınevi ile olan sözleşme bile renklerimize gönderilip fikirleri alındı, önerilerine kulak verildi. Ha, Telif hakkı olarak basılan kitaplarımızdan aldık onları da eseri olan her yazara iki adet olarak gönderdik. Güzelce paylaşıldığına dair ikna olmuş durumdayız. Gerçi kırmızı ile aramızda konuşurken; “ kitap satışlarından sonra kendimize at, yat, kat alırız! ” diyorduk ama kader işte be Ekru; olmadı, olamadı.
Ekru: Bu topluluğu yıpratmak için yapıldığını düşündüğün şeyler oldu mu peki?
Mavi: Belki olmuştur bize değmeden geçti. Biz işimize bakıyoruz.
Ekru: Üç Renk'e son zamanlarda yepyeni ve birbirinden güzel renkler katıldı, bunda kitabın bir katkısının olduğunu düşünüyor musun?
Mavi: Bence oldu, kitabımızın yayınlanmasıyla daha çok kişiye ulaştık, duyulduk sanıyorum. Bir etken de sanırım Üç Renk’in ortaya koyduğumuz kavram doğrultusunda gerçekleşmesine yönelik ciddi bir emek harcadığımız, galiba bu kitap sayesinde anlaşıldı (anlamayanlar ya da bilmeyenler için).
Ekru: Her yayından sonra okuyucunun beğenisine sunulan eserlere yorum yapan kişi sayısının hâlâ çok az olmasının yanı sıra, ben daha hiçbir metne kötü eleştiri yapıldığını da görmedim. İnsanlar eleştiri yapmaktan korkuyor mu sence?
Mavi: insanlar renkleri kendinden görüyor artık, ee, özeleştiri yapmak da zordur.
Ekru: Kitaptan sonra bence Üç Renk Sanat bir basamak daha yükseldi. Bu yükseliş ufak değişikliklere yol açabilir mi? Blog tasarımının değişmesi, artan takipçi sayısıyla gelecek yorumları daha kolay alabilmek için önceki röportajda da bahsettiğimiz yorum kısmının açılması gibi?
Mavi: Teşekkürler güzel sözlerine. Şairin dediği gibi ‘’efendimiz acemilik’’ blog olarak kalmaya devam edeceğiz. Tasarımda da farklılık düşünmüyoruz. Ama eser anlamında öykü, şiir dışında farklı türlere de yer vereceğiz. Redaksiyon konusunda eksiklerimiz vardı daha fazla özen gösteriyoruz. Trenses’i de transfer ettik daha ne olsun? Trenses’i ikna etmek kolay olmadı, adını bile duymadığımız marka çantalar, parfümler istedi önce. Sonra nasıl olduysa, tamam istediğinizi alın yazılardan, dedi. Biz de onun sivil sözlük yazılarından iki kolaj hazırladık. Epey ilgi çektiğini düşünüyoruz. Yoksa hala Trenses’i bilmeyenler var mı? Bence vakit kaybetmeden Blogdan okumalılar.
Ekru: Hiç patron, beyaz ya da kırmızıyla ters düşüp tartıştığınız zamanlar olmuyor mu?
Mavi: Elbet fikir ayrılıklarımız oluyor zaman zaman. Olmalı da.
Ekru: Şu anda Üç Renkle ilgili seni rahatsız eden bir şey var mı bu bağlamda?
Mavi: Düşüneyim… Yok!
Ekru: Peki ya keşke dediğin bir şey var mı?
Mavi: Kırmızı bir kişiyle ilgili öngörüde bulunmuştu ben de onu dinlememiştim. Keşke dinleseymişim dediğim oldu. Haklı çıktı.
Ekru: Birazda sana özel şeyler sormak istiyorum. Senin hep daha naif ve kibar olduğun konuşuluyor. Bu senin yapından mı kaynaklanıyor, yoksa mavi'nin olması gerektiği yapı mı bu?
Mavi: Biz rol yapmıyoruz orada, yani mavi şöyle olmalı, kırmızı böyle olmalı, beyaz şu şekilde davran diye. Neysek oyuz. Tabi gerçek kimliklerimizin anlaşılmaması için Blogda daha farklı eserler sunmaya çalışıyoruz.
Ekru: Üç Renk’te Mavi olmak senin için ne anlam ifade ediyor bana biraz bundan bahseder misin?
Mavi: Kendimle çok örtüştürüyorum maviyi. En başta bu oluşumun içinde olmak gurur veriyor, mavilik sonsuzluğu anlatıyor bana, özgürlüğü, uzun bir günce maviden laciverte uzanan.
Ekru: Şu gereklilik kipleriyle yani, ''-malı, -meli'' ile olan samimiyetin nereden geliyor? (bıyık altından sırıtıyorum.)
Mavi: Çok hoşsun. ‘’Gereklilik kipi olmalı.’’ Olmazları pek sevmiyorum, ilk öyle bir cümle yazdım sevdim, devamı da kendiliğinden geldi.
Ekru: o zaman şunu sorayım, Mavi yazmaya ne zaman ve nasıl başladı?
Mavi: Ben küçük bir çocukken… Şaka şaka, çocukluğumdan başlamayacağım anlatmaya. Lise yıllarında Günlük tutardım onun etkisi olabilir. Esas nasıl başladım biliyor musun Ekru; konuşamadığımda, insanlara söyleyecek söz bulamadığımda, çok üzülüp ağlayamadığımda, âşık olduğumda, kızıp da onları kırmak istemediğim zamanlarda... (mavi’nin güzel sözlerine dalmış devamını beklerken devamının olmadığını anlamam biraz uzun sürdüğünden kısa bir sessizlik yaşandı)
Ekru: Mavi'yi yazmaya iten şeyler çoğunlukla bunlar o zaman?
Mavi: Bazen bir sözcük, bazen bir mavilik (denizi çok severim), bazen kalemim alır götürür beni. Belli olmaz.
Ekru: Yazılarında hep o buruk anların hüzünlü hoş tadı var. Bunu yaşadıklarınla bağdaştırmak mümkün mü?
Mavi: Hüznü seviyorum. Yaşadıklarımızdan tamamen kopuk kalarak istesek bile yazamayız. Elbet her kurgu, yaşadıklarımızdan oluşmaz ama kâh bir sözcük, kâh bir karakterin boynundaki kolye olarak geliverir karşımıza. Küçük de olsa bir iz vardır bence her yazılanda.
Ekru: Peki Sana göre yazar kimdir?
Mavi: Ben bir eseri okuduğumda bana dokunabiliyorsa güzeldir. Hele hele, okuduğum kitap son sayfalara geldiğinde o kitabi bitirmek istemiyorsam, sanki bir sevgiliyi terk eder gibi hissediyorsam o eser güzeldir. Az sözle çok şey anlatabilen, sade bir dil kullanan eserleri daha çok seviyorum. Edebiyat yapacağım diye kendini kasanlar yazar değil bence. Okuyucu bunu hissediyor.
Ekru: Mavi Üç Renk'e gelen herhangi bir metni nasıl değerlendirir bu bağlamda, yayınlanması veya yayınlanmaması gerektiğini ne düşündürtür ona?
Mavi: Eseri ilk okuduğumda içeriğine çok bakmam, soluksuz okurum ve eser beni bir yerinden yakalar, bu bazen tek bir cümle bile olabilir. Bazen sözcüklere yansıyan ezgisidir. Daha sonra ayrıntılı okuma yaparım ve kararımı ona göre veririm.
Ekru: Biraz geleceğe yönelelim istiyorum.(gülüyoruz) Kitap çıktı, peki bundan sonra Üç Renk' in hedefindeki şey ne?
Mavi: Önce ve her zaman renklere lâyık olmak. Duruşumuzu bozmamak. Sonrası sır, bizi izlemeye devam edin.
Ekru: İkinci bir kitap çıkma ihtimali var mı?
Mavi: Bunu çok soran var. Hatta ikincisini bekliyoruz diyenler. Belki kitap değil de dergi olur, belki başka oluşumlar. Bunu zaman gösterecek.
Ekru: Üç Renk ilk günkü çizgisinden ödün verdi mi sence hiç şu zamana kadar? yapmam dediği şeylerden taviz verip yaptığı şeyler oldu mu?
Mavi: Ufak tefek kurallarımız var, küçük sözcüklerimiz var, bizim için önemli olan: Samimiyet, yazıya hizmet, söze saygı. Bunlardan ödün vermedik ve vermeyiz.
Ekru: Son olarak senin ekleyip söylemek istediğin bir şeyler var mı tüm renklere ve okuyucalara?
Mavi: “Yazara değil esere inan!” diye çıktığımız yolda bizlerle beraber olan tüm renklere tekrar teşekkür ediyorum. Bizi ilk günden beri takip eden okuyucularımız var, onlar artık dostlarımız ve onlara eksik olmasınlar diyorum. Ayrıca yeni renk olmak isteyenler lütfen davet beklemeyin; Edebiyata ‘bir sözünüzü’ siz de bırakın!
Ekru: Teşekkür ederim mavi; teklifimi kırmadığın ve benimle bu samimi röportajı yaptığın için. Kendine çok dikkat et, rengin hep parlasın.
Mavi: Asıl ben teşekkür ederim Ekru, iyi ki varsın ve bizimlesin.
‘’Gökkuşağındaki bütün renkler iyi olamazdı elbette. Belki morda kinimizi, lacivertte ise öfkemizi sakladık ama unutulmamalı ki karanlık bir yağmurdan sonra parlayarak umut veren şey de yine bizlerdik.’’