aramıza
aldık seni; ben ve gökyüzü. başını ona yasladın,
ayaklarını
bana. limana uğramayan gemilerin sesiyle taradık
dalgın
saçlarını.
sessizce
akıp giden nehirlere dayadığın bir dirseğin vardı
senin.
ve sırtında benden önce dokunanların izi. upuzun
rüzgârlar
geçti bıraktığın oyuktan. gölgende sürükledin
dünyanın
geçmişini.
gidilecek
bütün şehirlere gittin de, bir tek kendine gösterdin
beni
ne kadar çok sevdiğini.
bölünerek
çoğalan halklar gibiydik seninle. sen görünmez evler
yaptın
kendine mesafelerden. ben o evlerin altında tükettim
harflerimi.
tenindeki gölgelikte uyudum, at sırtından düşmüş
bir
çocuğun rüyasına girmek için. omcalar devrildi içimde,
ucundan
tuttum paslı bir orağı.
ne
zaman yan yana gelsek, kocaman bir boşluk oluştu aramızda,
içinden
yokluk taşıyan kağnıların geçtiği. yaklaştıkça sana, daha
da
büyüdü önümdeki uçurum. etimde kırıldı sessizliğin şehvetle
fırlattığı
ok.
aşk;
içimizde bir zenci mahallesi.
açık
bir yaraya dokunur gibi sevdim seni. seni aklımda kâğıt
kesikleri,
çöle tuz götüren tekneler, henüz yazılmamış bir
kitabın
ilk cümlesi.
aramıza
aldık seni; ben ve gökyüzü. sesini ona, suskunluğunu
bana
verdin. martılar birer birer lodosa asarken kendini, bir
ağaçtan
sızan sularla yıkadık gövdeni. denizin içinde kaybolup
gitti
mercan kayalar.
aşk;
çoktan yıkılmış bir sığınak, içimden dışıma sıçradı yanmış
bahar
bahçesinin zehri.
Kahverengi
Norma Shearer