Rene Gorebli
Henüz bacaklarındaki titreme geçmemişti ki, kadının yanından ifadesiz bir yüzle kalkıp giyinmeye başladığı şaşkınlıkla fark etti. gedik o zaman açıldı. Kafasını yastıktan hafifçe kaldırıp,
“ Ne yapıyorsun, gel buraya. “ dedi, bir kolunu ona doğru uzatmıştı. Kadın ondan yana çabucak bir bakış yolladı. Donuk, neredeyse boş bakışlardı bunlar.
“ Hiçbir şey anlamıyorum” diyerek yeniden denedi. “ gelsene şuraya. “ Ama aslında biraz biraz anlamaya başlamıştı sanki.
Kadın, renksizdi.
“ gidiyorum” dedi. Bir yandan çorabını giymeye çalışıyordu. Hareketleri aceleciydi, bir an önce oradan ayrılmak isteği yüzüne vurmuş, çabukça deviniyordu. Buz gibi, diye düşündü onu izleyen. Az önce kollarına aldığı, bedenini bedeniyle ezdiği; iki yılın getirdiği açlıkla tenine saldırdığı kadın kayıtsızlık içindeydi şimdi. Ne yapacağını bilemediğinden kalktı ve üstüne giyecek bir şey arandı. Giysileri oraya buraya saçılmıştı. Soyunma anını anımsadı ve içi istekle doldu yeniden. Denese miydi? Ağzı kendiliğinden açılıp, geri kapandı. Söyleyecek bir şey gelmedi aklına. Kadının odayı dolduran varlığının kayıtsızlığı bir örtü gibi sarıyordu onu. Boğulacak gibi oldu. Şaşırıyor, bir yandan da duyduğu isteği önleyemiyordu. Ters çıkmak istedi; böyle gidemezsin demek, bu ne anlama geliyor şimdi, diyerek onu sarsmak.
“ gitme “ demek istedi yeniden. Sonra anımsadı. İki yıl önce bu sahnenin tam tersini defalarca oynadıklarını. Kadını her seferinde, “işim bitti” tavrıyla bırakıp gidişini, onun gözlerindeki sitemi, sessiz protestolarını; her seferinde “ bir daha olmayacak” tehditlerini ve yine de tek işaretiyle adama koşmasını. Şimdi kadının her devinimi, yüzündeki ifade, gözlerindeki boş bakış berikine tutulan bir ayna gibiydi. Tam da o anda gediğin, yarılmanın sesini duydu. Öyle somut bir sesti ki, onu görmezden gelmek mümkün değildi. Ne sesi ne de kendisine tutulmakta olan aynayı. Farkındalığı arttıkça isteği büyüyor; kadını kolundan tutup kendine yapıştırmak; gözlerinde eski sıcaklığı bulmak ve her ikisini de yoldan çıkaran o tutkuyu hissetmek istiyordu. Bir zamanlar varlığından çok emin olduğu aşktan medet umabilir miydi? Gediğin varlığını fark etmeseydi, ona uzanabileceğine, geri alabileceğine güveni tamdı. Şimdi? O mesajı aldığı gün kadar sarsılmış hissediyordu.
“ Bu arada dün bir öykü okudum. Birbirlerine geneleve gider gibi giden; birbirlerinin orospusu olmuş iki kişi hakkında. Hoşuma gitmedi. Bir daha okumam sanırım.” Diye yazmıştı kadın ve her bir sözcüğü, üç yıl süren vazgeçemeyişin sonu olmuştu. Aradan geçen iki yıl içinde kadını canı çekmişti. Hep çekerdi. “canım seni istiyor” mesajı yeterli olurdu canının istediğini almasına. Ama geçen iki yıl boyunca hiç cesaret edemedi; herhangi birinin orospusu statüsünü kabul edemezdi.
Şimdi razı ama. Gitmesin, yanında kalsın; yüzündeki bu yabancı maskeyi çıkarsın yine “ kadın “ olsun. Razı. Kazağını ve pantolonunu aceleyle giyinen kadına bakıyor ve sesi çıkmıyor. Kazak ve pantolon ipucuydu aslında, görebilseydi.
Kadın çantasını aldı. Adama baktı “ tamam, hazırım” dedi. Sokak kapısına giden koridor boyunca kararlılıkla ilerlerken kadın, arkasından gitti. Asansörün gelmesini beklediler birlikte. Hala vakit var, geri dönebilir. Uzanıp kolundan içeri çekmek yeterli olabilir. Kadın ona bakmıyor oysa, dönüp bir kez baksa tutup çekecek onu içeri. Gözleri asansör kapısına böyle kilitlenmiş olmasa örneğin. Vedalaşırken dokunmadı bile adama. Kaçınıyor gibiydi temastan. Yüzü karardı; yine o ayna. Gedik büyüyor; yarık iyice derinleşiyordu. Vücudundaki kan o yarığa boşaldı sanki.
Asansörün geldiğini haber veren metalik tınlamayı işitti, kadının asansöre binişini izledi. O anda aklına telefon geldi. Her şeyi başlatan “gel” sözcüğünün büyüsünü yeniden çağırabilirdi. Koşar adımlarla yatak odasına yöneldi. Diğerlerinden birinin araması olasılığına karşı telefonunu kapattığını anımsayıp, küfretti. Aceleyle açtı telefonu, pencerenin önünde durup, kadının arabasına gidişine bakarken çalan telefonunu çantasından çıkarışını izledi. Kadın arabasına bindi, farların ışığı sokağı aydınlattı. Telefon açıldı.
“ ne oldu?” diyen sesini duydu.
“ gel “ dedi. Sustu. Bekledi. Cevap geciktikçe, ona sarılıp uyuma arzusu büyüyordu.
“ iyi geceler” yanıtını işittiğinde, aynaya bir kez daha bakmakta olduğunu biliyordu. Telefon kapandı. Arabanın çalışıp yola çıkışını izledi. Telefonu kapatan kadının yüzündeki gülümsemeyi göremedi elbette.
Bir süre daha pencerenin önünde dikildi, sonunda gidip yatağa uzandı. Elini kadından kalan ancak hızla soğumakta olan ılıklığın üzerine koydu. Uykuya dalmadan az önce, ertesi gece için kimi arayabileceğini düşündü. Açılmış yarığı hızla doldurup, uykuya daldı.
ÜçRenk Kırmızı