26 Şubat 2013 Salı

AŞKA DEĞİL, İNSANA OLAN İNANCIMI SAKLADIM GÜVERTEYE


kırmızı

ilk karşılaşmamız üzerine defalarca konuştuğumuz,  defalarca düşüncelere daldığımız, defalarca duygularımızı andığımız o günü unutmam şimdilik mümkün değil, biliyorsun. ilk anlardaki o karşılıklı etkileşim aylar boyunca yitirmedi ne seni ne beni. var kıldı duyguların yoğunluğuyla...

o kadar aşıktık ki o kadar olur!

tüm dünyayı unutmuş bir tutkuyla yalnızca ikimiz vardık koskoca evrende. o kocaman sanrının varoluşu iki yıla yakın sürdü birbirimizde ve her ikimizde. ne kadar bitik, ne kadar yorgun, ne kadar yok olmuş olursak o kadar iyiydik sanki. parmak ucumla tenine dokunduğumda, evren senden ve benden oluşuyordu ..

anında hissediyordun(dum). anında yakalıyordun(dum). anında paylaşıyordun(dum).

o kadar “biz”dik ki, yalnızca “biz”dik...

mor

şehir değiştirmeye karar vermeden önce başlamıştı kimi sert sayıklamalar. şehir değiştirme kararımız belki de ondandı. kısa sürecek bir kaçış, kötüleşme sürecine bir erteleme meşguliyetle. ya da zaten olacak olanlara kısa bir mesafe sunumu...

en sevdiğim şehre giderken başladı hüzün kaplı çikolataları sessizce, yavaşça iki dudağımın içine koyuşlarım. ne kimse bildi, ne de merak etti. sakındım. oysa biliyordun sen mordan önceki kırmızı beni. hep bildin. ama “hayır!” demedin, diyemedin, diyemezdin de..

şehir mavi, şehir yeşil, şehir gri, şehir mor. şehir dönüşürken gözlerimin önünde, sen ayrı ben ayrı dönüştük egenin sahillerinde.

ne şehrin şahane ışıkları kaldı, ne de sevecen sokak kedileri dilleri patilerinde.

şehir beni yutarken, ellerinle kendini(mi) teslim ettiğinin farkındalığını ne sen duyumsadın ne de ben.(ke(n)disizlik...)

uyanmadan önce aylarca kabuslar gördüm, her biri ince ayrıntılarıyla hatırımda, ayrıntı sever evren.
uyanmadan önce aylarca şehirden, kahveden, kediden koptum, fena.
uyanmadan önce, hayat yalnızca bir otobüsten diğerine binmek ve hedefe varmaktan ibaretti, kendime biçtiğim ceza.(iç odak)
uyanmadan önce, hayat sigarayla, öğle yemeğiyle ve sıkıntılı bulutlarla çevriliydi, heba.

uyanırken ertelediğim, kaçındığım, teker teker yiyip toparlayıp biriktirdiğim tüm acılar imza günü düzenlediler dış kapımın kaçınılmaz mandalında.

kara

şatoya varamadım.
varsaydım da var olamazdım.
ne sen, ne ben, ne de tellalların, yok olan ve aslında henüz var olmayı başaramamış olan bu varsayımsal çift kişilik aşkta, sosyal normlara bağlanmakla nesnelerini kapıştırdı bir oraya, bir buraya..

tek parça kalamadım.
tek kaldım.(ke(n)dilik...)


üç ton kara

                                                                              Miro