bir
resmin içinden çıkıyorsun sanki, çöl kumu görmüş
ayaklarınla.
saçlarının siyahlığı, suyun üstünde yayılan
yosunlar
gibi dağılıyor yastığa. ikimiz de ter içindeyiz,
denizden
yeni çıkmış ağaçlar kadar. durup dururken
birbirine
karışıyor parmaklarımız.
duyuyor
musun avluyu yıkayan ay ışığının sesini? ya
ahırda
otlarla sevişen atları, tepede güneşe bakmaktan
kör
olan defne fidanlarını, kalemin kâğıtta gezinirken
çıkardığı
sesi? oysa bir kemanın kopmuş teliyim ben,
omzundaki
boşluğu arayan. yere düşmüş porselen
tabağın
kayıp parçasıyım. içime batıyor bakışınla
kırdığın
aynalar.
bir
ırmağa dönüşüyorum seni öperken, ağzımda yüzlerce
arı
kovanı. birbirine sürtünen kazaklar gibi alev alıyor
düşlerimiz.
gözlerin gökyüzünde bir uçurum, gövdem
benden
uzaklara giden eski bir şantiye. anneliği
ağaçlardan
öğrenmiş bir kadınsın sen. kendine yağmurdan
bir
elbise yapıyorsun.
dokunduğum
sen misin, şu yırtık çarşaf mı, bilmiyorum.
Kahverengi