26 Ocak 2014 Pazar

adınız rüyalarımı zehirliyor



bir sonbahar akşamı yürümüştük sizinle. baktıkça kabaran bir
denizin kıyısından. tepemizde gözlerini sımsıkı kapamış bir
gökyüzü ve arkamızda hayvanlarıyla yürüyen kötürüm ağaçlar.
yanımızdan sessizce akıp giden zamandan daha uzundu
saçlarınız.

bir bulut çobanı gibiydiniz. attığınız her adımda biraz daha
havalanırdı rüzgârın etekliği. kirpiklerinize taktığınız portakal
kokusuyla, adını bahçelerde kaybetmiş çocukların rüyalarına
uğrardınız. koynundan içeri köz doldururdu, aramızda
uzayıp duran tedirgin boşluk.

hiçbir şey eskisi gibi olmadı o sonbahardan sonra. ağlarını
karanlıkla yamayan balıkçılar, boyası akmış teknelere binip
uzaklaştılar kıyıdan. denize koşturan atlar çoktan boğuldu
ayağınızı şehvetle daldırdığınız suda. rutubetin çürüttüğü bir
ev gibi kaldım. beni içine alıp kendine dönüştürdü duvarlarıma
vuran dalgalar. aklımın ayazında yitirdim biriktirdiğim bütün
sözcükleri.

şimdi usulca kaldırıyorum yeryüzünün üstünü örten şeffaf
örtüyü. birbirine dolaşıyor parmaklarım. benden uzağa giderken
şu biçimsiz gölgem, tanımadığım bir el bulandırıyor içimin
solgun pınarını. kaburgamın arasında gittikçe küllenen bir kor.

bilmiyorsunuz, adınız rüyalarımı zehirliyor.

Kahverengi