Ne kadar çıplak ve yoksul görünürse görünsün ağaçlar, bir deniz kıyısında otur. Gemiler sensiz gitsin bırak. İşveyle, fısıltıyla, gülüşle, denizlerden esen bu ince hava saçlarında eğlensin. Mahmur gözlerinde süzülsün uykun. Gece camlara sürtünürken serin rüzgarlara pencereni aç. Yıldız tozuması, külüstür mehtap ve yıldızlar he zaman eski ve tanıdıktır. Seversin dünyayı doludizgin, an gelir paldır küldür yıkılır bulutlar. Gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet. Ayışığı mavisi dudaklarından mı mavi bir iklim gibi çağırır beni sesin?
Sapa bir yerindeyim umutsuzluğumun. İçimde köpek gibi havlayan yalnızlığım, üstümüzde meltem... Ne zaman boğulsam böyle yosun kokuyordu ışık. Miskin karanlığımın orta yerinde şimdi, bir ruh gülümsüyor gibi derinden. Suyu yakuta döndüren bu hazan, bir tül gibi üstünde titreyen bu sema, ışık içinde yüzüyor. Sırt üstü uzandım dünyaya. Parmaklarımın arasından gecenin geldiğini görürüm, neresinden baksan gözlerin kamaşır. Çiçeklenen ömrümü örten aşk sözcüklerin bir damla inciydi kirpiklerinde. Güneşli bir ormana dalar gibi dalmak gözlerine... Canımı tutuşturan özlem gibi... Denizi ilk defa uçakla geçer gibi... Bir sonsuz uçurumda uyanmış gibi birden! içimde taşırım seni yaralı bir kuş gibi.
Mevsim dönüpte yeniden yeşermeğe başlayınca rüzgar. Bir papatyanın acısını dinliyorum. Bir miktar alkol ve ürperti alıyorsun. Tekrar doğuşun sırrı gülümseyen bir yüzde... Yapraklar ince ince ürperirdi rüzgarda. Merdivende ayak sesin, rıhtım taşında gölgen var. Yalnız senin yattığın karanlığa özlem var. Diyelim yağmura tutuldun bir gün. Yüzünü ıslatmadan ağlayabilir misin?
Ateş gibi bir nehir akıyordu ruhumla o’nun arasından. Dönsek mi bu aşkın şafağından? çünkü ayrılıkta sevdaya dahil. Hem kötüyüm, karanlığım, biraz çirkinim... Martılar ki sokak çocuklarıdır denizin. Suda yıldızların parıltısıdır. Yaşadıkça insanlar, görebildikçe gözler, seni yaşatmak için yaşayacak bu sözler.
Sen gözlerimin ufkunda tüterken, bir yağmur başlar içimde yeşil. Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider.
Narçiçeği
Sapa bir yerindeyim umutsuzluğumun. İçimde köpek gibi havlayan yalnızlığım, üstümüzde meltem... Ne zaman boğulsam böyle yosun kokuyordu ışık. Miskin karanlığımın orta yerinde şimdi, bir ruh gülümsüyor gibi derinden. Suyu yakuta döndüren bu hazan, bir tül gibi üstünde titreyen bu sema, ışık içinde yüzüyor. Sırt üstü uzandım dünyaya. Parmaklarımın arasından gecenin geldiğini görürüm, neresinden baksan gözlerin kamaşır. Çiçeklenen ömrümü örten aşk sözcüklerin bir damla inciydi kirpiklerinde. Güneşli bir ormana dalar gibi dalmak gözlerine... Canımı tutuşturan özlem gibi... Denizi ilk defa uçakla geçer gibi... Bir sonsuz uçurumda uyanmış gibi birden! içimde taşırım seni yaralı bir kuş gibi.
Mevsim dönüpte yeniden yeşermeğe başlayınca rüzgar. Bir papatyanın acısını dinliyorum. Bir miktar alkol ve ürperti alıyorsun. Tekrar doğuşun sırrı gülümseyen bir yüzde... Yapraklar ince ince ürperirdi rüzgarda. Merdivende ayak sesin, rıhtım taşında gölgen var. Yalnız senin yattığın karanlığa özlem var. Diyelim yağmura tutuldun bir gün. Yüzünü ıslatmadan ağlayabilir misin?
Ateş gibi bir nehir akıyordu ruhumla o’nun arasından. Dönsek mi bu aşkın şafağından? çünkü ayrılıkta sevdaya dahil. Hem kötüyüm, karanlığım, biraz çirkinim... Martılar ki sokak çocuklarıdır denizin. Suda yıldızların parıltısıdır. Yaşadıkça insanlar, görebildikçe gözler, seni yaşatmak için yaşayacak bu sözler.
Sen gözlerimin ufkunda tüterken, bir yağmur başlar içimde yeşil. Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider.
Narçiçeği
Alexander Lyamkin