Buz gibi bir kabın içinde taşıyorlar kadının kalbini, adama takmak için. Birine gönül vermek demek bu mu acaba? Kuru bir ağaç gövdesinden son meyvesini, bol yapraklı ama meyvesiz bir ağaca armağan ediyor. Uçurumdan aşağı yuvarlanırken bir ceylanın ağaç dalına takılıvermesi gibi bir mucize, artık onun göz yumuşları kadar narin bir kalbe sahip adam. Kim bilir kaç kez kırıldı bu kalp ve daha kaç kez kırılacak bu bedende. Adamın kalbinde kadının ayak izleri var. Artık iki hayatın ritmi aynı yerde atıyor.
Soğuk bir kutuda elden ele getirdiler kadının kalbini. Memleketinden uzak düşmüş bir şairi andırıyordu. Adamın sol göğsünün altındaki kuyuya taktılar, kuyudan su yerine kan fışkırıyordu. Kalp bir türlü yerine oturmayan bir yapbozun parçasına benziyordu.
Donuk bir kutuda taşıdılar kalbi. Anılar adresini şaşırdı, kimi Kadın' da kaldı, kimi Adam' a taşındı, kimileri de evlatlık alındı. Kalbin rüyaları sınırsızdı ama küçük bir kutuya sığdı.
Adam gözlerini açtı, nereden başlasındı hayata. Artık göğüs kafesinde çırpınan bir kuş vardı. Üstelik sırça kümeste özgürlük ihtimali her gün biraz daha azalan bir kuş. Canı sıkılsa gidemeyecek sığınaklarına, çağırsalar uzatamayacak kanatlarını, kaybolmak istese hep aynı yerde açacak gözlerini.
Adam affeder gibi bakıyor dünyaya. Nedensiz herkesten özür dilemek istiyor. Kırdığı, hor gördüğü, lütfettiği tüm kalplerden, çünkü artık biliyor o kalplerden birisi bir gün kendinde atabilir. Üstelik uğrun ve karşılıksız.
Hafızasındaki külden hatıralar bir savaş sonrasını andırıyor, kazanılmış olsa bile binlerce kayıptan ibaret. Kalbin zaferi mi, adamın zaferi mi? bunun şimdi bir önemi yok. O başı ve sonu birbirine uymayan bir öykünün içinde kendine ait bir satır arıyor. Tek bir okunaklı cümle, tek bir canlı tanık. Ama o okudukça siliniyor geçmişi, adam geleceği yaşarken tarihsizleşiyor. Artık hayatından binlerce yıl uzakta hem de göğüs kafesindeki yalnız kuşla.
Adam hastanede uykuya daldı, gördüğü rüyayı kimseye anlatmadı. Kalbiyle karşı karşıya oturdular. Kalp, toprağa ayrı karışacağı ve mezarı olamayan Adam' a veda etmek için oradaydı. Hiç sormadan sınırdışı edildiği bu bedene uzun uzun baktı. İkisi de hangisinin diğerini yarı yolda bıraktığını merak ediyordu. Bir türlü söze başlayamadılar. Kalp yaralıydı. Ağzını bıçak açmıştı çoktan, ama konuşmuyordu. Usulca bulunduğu yerden süzülerek önce çitleri geçti -ipler sarkıyordu üzerlerinden, tellere takılan uçurtmalara benziyordu dikişler- oradan kafesin üzerine kondu. Şimdi kafeste bir kuş, dışında başka bir kuş vardı.
İçeride Kadın,
Dışarıda Adam... Kalp adamın gözlerine baktı ve kanayarak: "Ona iyi bakarsan o zaman gerçekten gönlünü almış olursun." dedi. Bu sırla kayboldu oradan. Kafesin içinden de bir fısıltı duyuldu." Ben kalbinde olmak istiyordum, kalbin olmak değil."
Sırça Sarı
Botticelli