5 Ocak 2012 Perşembe

KARA ZARFTAN BEYAZA GİDİŞ

Işık beyazdı insana kuşatılmışlık hissi veren,

Sırtını dayadı koltuğa, bir yanını kurtardı ışıktan

Uzaktı… zaman geçmeli, gece bitmeliydi

Yaşları gözlerine hapsetti, göz kapakları şişti

Açtı kapakları sonunda, akıverdiler dudağının kenarına

Beyni batırılan iğnelerle uyuşmuş bir patates gibi öylece yatmaktaydı.

Trenin penceresine dayadı uzun burnunu yolu görmek için

İçerinin görüntüsü karanlıkta koşuyordu, karlı yolda.

Her fırsatta O’nu çamurlara sokup çıkaran yaratığın o son acıtışındaki zavallı gri yüzü pencerenin dışında belirdi.

Perdeyi çekti suratına halsiz koluyla.

Trendeki memurlar ve yolcular tren hareket edeli saatler geçtiği halde

Montunu hatta kaşkolunu çıkarmadan devinimsiz oturan ıslak kara gözlerine bakmadan geçemiyorlardı.

Trenin onca sıcaklığına rağmen bedeni de ruhundaki soğumaya ayak uydurmuş ürperiyordu.

Uyumak istiyordu, beynini uyutmak için.

Ama hep izinsiz sunulan kötülükler gösterisinin ardı arkası kesilmiyor,

Bazen itici bazen de mistik bir duygu veren bir flüt sesi gösterinin fonunda yer alıyordu.

Gösteride kan olsaydı belki daha az üşüyecekti.

Beyaz ışık O’nu kör ediyordu, o anda içerinin zifiri karanlık olduğunu düşledi.

İşte o zaman insanların şaşkın bakışlarından kurtulup kendi gezegeninde rahatça üşüyecekti.

İşte o zaman gecede karda giden olabilecekti.

Yeniden gözlerini kapayıp uykuyu çağırdı,

Oysa uyku sağır sultanlar gibi öteki yolcuların gözlerinde salınmaktaydı.

Göz kapaklarının altında gene enkazına yol açan görüntüler kaymaktaydı.

Bir de nedense kapkara küçük bir zarf uçuşmaktaydı. Gözünden o kötü görüntüleri, fotoğrafları kesip o küçük kara zarfa koydu ve zarfı iyice yapıştırdı.

Adresi yazmalıydı zarfın üzerine. Beyaz uçlu bir kalem aradı.

Beyni fotoğrafları kesilmiş bir dergi gibiydi.

Kara zarfı postalamadan önce fikrini değiştirdi, içindeki görüntüleri aldı, yalnızca boş kara bir zarf gönderdi.

Uyandığında beyaz floresan ışığı yerini gün ışığına terk etmişti.

Perdeyi açıp tren raylarına baktı.

Dümdüz beyaz bir ovadaki cılız bir kuru ağaç ve teller

Tel örgüler yırtık.Gidiş, varışa yaklaşmak, saflığa, huzura, hesapsız kitapsız bir sarılışa, oğluna gidiş…

Varış yaklaşıyordu.

Montunu çıkardı.



Zaman, tilki gibi gözlerini kısıp kulaklarını tepeye dikerek sivri dişlerini tellere takıp avını pusuda beklemekteydi.




Turkuaz

                                                                       Ara Güler