Şimdi çok değerli salkım saçaklar, gizlemeye mahal yok, bu
platon'dan yana dertliyim, platon'la derdim var. Kendisiyle hesaplaşmayı birkaç
aylık filozofluk kariyer planlamamın içine almış bulunuyorum. Bulunuyordum
aslında. Fekat hiç beklenmedik bi şey oldu sakallılar. Hayırlara vesile olsun
bu platon köken saçaklısı rüyama girmez mi, orada çatır çatır benlen
hesaplaşmaz mı, kabus beteri şeydi allah sizi inandırsın. Anneme o kadar
diyorum iyi bi anne ol gel üstümü açmış mıyım açmamış mıyım arada kontrol et
diyorum ama nerdeeee. Adam dan diye selamsız sabahsız giriverdi rüyama ayol.
İşten çıktığım gibi eve koşmuşum. Bütün gün patron, karısı,
metresi, sümsük oğlu gibi iş meseleleri yanında, benden bucak kucak kaçma
konusunda uzmanlaşmış, kalın kitaplara vurgun kafasını nerelere vursam da
aklını başına getirsem bilemediğim güzel gözlü saçaklıylan uğraşmak gibi kalbi
meseleler derken bitap düşmüşüm anacım. Eve girdim, bi duş, sonra da az
uzanayım dedim. Uzandım, yarın ne giysem diye düşünürken uyuya kalmışım. Hain
annem de üstüme bi battaniyecik bile örtmemiş. Neyse. Aaa birden böyle garip bi
yerde açtım gözümü. Daha gözümü açar açmaz içimden bi ses sağlam dur trenses
dedi. Öyle bi yer ki hem taş hem börtü böcek. Bi bina böyle ama bildiğimiz
binalara benzemiyor. Merakım galip geldi girdim içeri. O an kabusta olduğumu
anladım çünkü her yan kitap ve çarşaf modası gelmişçesine çaputlara bürünmüş
saçaklılarla dolu. En berbatı da aralarında dolanıyorum böylee şahane bi varlık
nereden gelmiş kim bu diye hiçbiri dönüp bakmıyor anacım. nereye düştüm derken
sarındığı kumaş kalitesi diğerlerinden düşük olan süklüm püklüm bi tip yanıma
yanaşıp sırıtmaya başladı. Ne var gibilerinden kaş göz ediyorum o da bana
ediyor. Eliyle ilerideki kapıyı gösteriyor ve aynı anda sırıtmayı başarıyor. Ne
var orda dememe kalmadan sabrı tükendi bunun kolumdan tutup çekiştirmeye
başladı. Aldı beni götürdü kapıya. İçeri ittiriverdi beni. hişt eline koluna
sahip ol diye çemkirecektim ki içerden, demek geldin diye biri seslendi. Kim
ola ki bu diye bakınınca bi de ne göreyim bi adam. Her yanından saçaklılık
akıyo. Fekat gözlüğü yok. Tanıdım tabi. Bizim köken ayol bu dedim kendi
kendime. Yakına gel, diye seslendi. Böyllee put gibi duruyor. Mecbur gittim
yanına. Yakından daha saçaklı çok sayın sakalılar. bi yer gösterdi oturdum.
Dikti gözlerini bana. Ondan mı korkcam ben de iri ela gözlerimi yapıştırdım
bunun gözlerine. Bi kız her türlü silahı kullanmalı di mi anacım. Hakkımda
ileri geri konuşuyomuşsun, dedi. Eyvah bu şimdi ceza olsun diye beni de salkım
saçak bi şey mi yapacak acaba diye bi tırstım. Hemen yansıtma mekanizmasını
harekete geçirdim. Aaa sen de sadece beni mi görüyosun ayol binlerce yıldır
önüne gelen hakkında konuşuyor, dedim. Öyle mi, diye sordu sanki gülecekmiş de
kendini zor tutuyomuş gibi duruyordu. Hemen şımardım tabi. Öyle, öyle saçaklı
dedim. Neler söylüyolar peki, diye sorunca dedim ki aaaammmannnn
işte saçaklıcım 2589 yıl olmuş hala sana not düşüp duruyorlar çok sıkıcı dedim.
Demek öyle dedi düşünceli düşünceli. Peki senin derdin ne, benlen hesaplaşmak
filan istiyomuşsun diye duydum, neyin hesabı trenses demez mi, ay bi korktum
ağzım dilim kurudu anacım. Dedim k,i ya kökencim bi kahve filan içsek öyle
konuşsak olmaz mı. Hiç misafirperver değil anacım bu filozoflar duymazdan
geldi. Aşk hakkındaki görüşlerimi beğenmiyormuşsun dedi. Kahveyi boş geçtik
mecburen gözlüklüler. Sen aşktan anlasaydın senden türeyenler de anlardı
dicektim kendimi tuttum laf karıştırayım öyle kurtulayım diye dedim ki, aslında
bebeleri mağaraya zincirlemenden de hoşlanmıyorum. Ne bebesi ne mağarası diye
böyle hiddetlenecek gibi oldu, hemen saman sarısı saçlarımı sağdan sola
sallayıp bi dakka dedim. Kızmak yok bak zaten cinnete meylin var buracıkta
cinnet geçirirsin alimallah dışardakiler sensiz napar sonra sakin ol saçaklı,
içinden ona kadar say ve derin nefes al dedim.
Güç bela sakinleştirdim kökeni bu arada da etrafa
bakınıyorum gerekirse kafasına indirecek kalın kitap filan var mı diye fekat
oturduğumuz odada hiçbi şey yok anacım bomboş. Bi biz varız. Hiç kalın kitabın
yok kökencim ne iş dedim dayanamayarak. daha yazıyorum, bitmedi dedi ters ters.
allahım demek bu kalın kitap şeysi de bunun başının altından çıktı diye
düşündüm. Şimdddiiii platoncum biricik saçaklım benim derdim şu ki aşık olunca
cinnet geçirip, aşkta eriyip, kaybolup, aşk denizindeki balıklara yem olma
fikri hoşuma gitmiyor. Şimdi sen böyle dedin diye bazı saçaklılar aşk budur
diyolar benim de tepemin tası atıyo. Bence seni yanlış anlıyolar. Onu bi
sorayım diyodum sana dedim işveli cilveli. Bi 3 dk dakika bi şey demeden bana
baktı böyle. Ay allahım dedim adamın aklı başından gitti bak bana bakınca.
Kökeni etkileybiliyosam ondan türeyenleri de etkileyebilmeliyim. Acaba evrim
geçirip dayanıklı hale mi geldi bu benimki diye düşündüm. Bu esnada platoncum
konuştu. Dedi ki aşk idea'dır.
İdean batsın, asıl idea benim bi kere diyecektim kendimi zor
tuttum allah sizi inandırsın danteller. Napcaz yani aşkımızı yaşamak için
idealar evrenine mi gitcez, tamam saçaklım tamam gidelim kökencim fekat adresi
bilmiyoruz, nasıl gidelim her şeyi demişsin onu dememişsin dedim bunun yerine.
İdea gidilebilir bi şey değil trenses düşünülebilir bi şey sen bunu
anlamamışsın dedi. Neyi anlıyorum ki saçaklıcım dememek için kendimi zor tuttum
ama içimdeki aşk ateşi itiraz ateşini tutuşturarak kendimi tutamama neden oldu
biricik iğne oyalarım.
Aşık olduğunu düşünmek mağara duvarına bakıp durmak mı yani,
olmaz öyle şey diye çemkirdim. sen ne cazgır bi şeymişsin, yaşamak mağara
duvarına bakıp durmak esasen. hiç güzel bi mağara yapamamışsın dedim sinirle.
Aynı duvara bakıyoz kimimiz cipe biniyo kimimiz dolmuşa naber. Naber nedir,
dedi. Offf dedim ya offf. Anla artık platoncum dedim o idealar evrenin o kadar
mükemmel olsaydı onun kopyası da bi halta benzerdi. Kopya aslından başka şeyi
gösterir mi göstermez. bu duyulur dünya berbatsa aslı daha beter demek ki.
İdeanın mükemmellik iddiası çuvallıyor kökencim benim anladığım budur dedim.
Sen hiç susmaz mısın, bi sus az düşüneyim dedi o da. Kafasını karıştırdım diye
sevinsem mi acaba diye düşünürken içeri dan diye bi acemi saçaklı girdi. Ey
platon dedi, sokrates'in savunmasının ilk baskısı geldi. Bizimki benim
dediklerimi düşünmeyi bırakıp ayağa fırlayıp aceminin elindeki kalın (
görmüştüm ben onu o kadar kalın değildi bu niye kalın anlamadım) kitaba doğru
koşturdu.
Kitaba benzemeyen kitabın sayfalarını karıştırırken belli
etmese de tebessüm ediyordu. Dayanamayıp ya platoncum dedim, bu sokrates
saçaklısı gerçek mi yoksa senin idean mı? Diyolar ki aslında sokrates diye biri
yokmuş da onu sen uydurmuşsun da varmış gibi ona bi hayat vermişsin de,
verdiğin hayatı da felsefi amaçlarına ulaşmak için geri almışsın da. Doğru bu
denilenler dedim. Beni duymuyor gibi elindeki kitaba benzer şeye bakıp
duruyordu. Başını elindeki şeyden kaldırmadan demez mi ki, trenses düşün
bakalım sen gerçek misin, yoksa biri seni uydurdu mu? var ya bunu duyunca güzel
gözlü saçaklımı kolunda bi kızla görmüş gibi beynimden ateşler çıktı. Bi alev
aldım, bi yandım. Yanarken uyanmışım.
İşte o gündür bu gündür, çok değerli salkım saçaklar, bu
Platon denen köken haftada 2-3 rüyalarıma gelmek suretiyle güzellik uykularımı
bana haram etmiş ve dahi canımdan bezdirmiştir. Yine rüyama girecek diye uyku
uyuyamıyorum allah sizi inandırsın. Göz altı kremlerine döktüğüm paralarla ne
kalın kitaplar alırdım oysa heyhat!
TRENSES