Gecenin on biri geldiğinde, kahvenin ışıkları kapatılıyor, müşterileri ise evlerine gönderiliyor. Sonra bunlar, Berduş ile çay ocağının sotesine çekilip, bir yandan bardakları yıkıyor, diğer yanda da ot’u bok’a sarıp, gün boyu dağılmış kafalarını toparlıyorlar.
Berduş çok içtiğinde anında kaykılıyor oturduğu yere, sabaha kadar da elleşmiyor Coşkun ona. Ama şimdi konuşuyorlar. Berduş gün boyu, gelip gidip, Pembe’yi anlatıyor Coşkun’un kulağına. Anlatma sırası Coşkun’a ancak bu saatlerde gelebiliyor işten güçten.
En sevdiği saatlerde bunlar zaten Coşkun’un. Bütün gün özellikle cam kenarındaki masalara servise koşuşturduğundan, müşterileri dip köşelerde oynadıkları taş oyunlarını bırakıp, pişpirikle yetinmek üzere, cama yakın masalara toparlanıyorlar ister istemez. Coşkun’ un çayı güzel, kahvesi de kordon manzaralı olduğundan gelen geçen de kesiliyor istemeyerek.
Berduş, kayıp bir adam. Gençliğinde İskankanbol’lara gidip çalışmışlığı var, oradan Şursa’lara, hızını alamayıp Ballı/kesir’e uğramışlığı var. Ancak dikiş dikmeyi bilmediğinden, işini de tutturabildiği olamamış o gittiği yerlerde. Yapamamış işte ve dönüp gelmiş yine Tepeköy cangılına. Eh şans bu ya kendi memleketinde de fazla barınamamış. Annesinden ısrarla para istemiş bir gün. Annesi de kefen parasını nerede sakladığını unuttuğundan, “param yok” gibilerden kestirip atmışmışmış. Sonra kadıncağızı, Himmi’ nin sarı Murat taksisiyle hastaneye zor yetiştirmişler, falan filan….
Birkaç gün Jandarmadan saklanmış bu Coşkun’un evinde. Sonra Jandarma aramayı kesmiş Berduş’u, Ana yüreği de dayanamayıp şikâyetini geri almış veya aldırmış. Öyle diyorlar, anlatılanlar böyle.
O zamandan beri de Berduş ile Coşkun kan kardeşi olmuşlar. Çocukken Berduş’un, Coşkun’a attığı kazıklar unutulmuş, kahvede garsonluk mu ney, yapmaya başlamışmış… Çayı getiren Berduş, çayı götüren Berduş, boşu toplayan Berduş, boşu konuşan Berduş, çoku konuşan Berduş, silip süpüren Berduş, bardak yıkayan Berduş, hesap toplayan Berduş, cebe indiren Berduş, çöpü götüren Berduş, ot’u getiren Berduş.
Berduş Coşkun için, artık pek değerli olmuş.
Ama bu gece ve her nedense Berduş, bir türlü sızmak bilmiyor. Pembe konusu uzatıldıkça, büyüyen göz bebekleri, daha bir parıldıyor gibi ve bu seçiliyor loşlukta.
Pimpirik dolu bardağını alıp bir dikişte içiyor Coşkun. Muhabbeti uzatmasa hasretinden, uzatsa, bu defa da gevezeliğinden gözünü uyku tutmayacak. Nihayetinde kolayına geleni yapıyor ve görmezden geliyor Berduş’un yandan bakışlarını. İçine düşen koru söndürmeye çalışıyor konuşarak.
“Pembe” diyor, “kiraz” diyor, “naz yapıyor” diyor.
“Onun, yüksek tepelerine, ev kurmasınlar” diyor Sonra.
“Apartman bile diktiler çoktaaaaan” diye sızlanıyor Berduş cigaralığı sömürürken.
Sonra cigarayı, Coşkuna uzatıyor, Coşkun’da dumanlanıyor iyice.
“Ev kurdular yaa…” diye mırıldanıyor “çoktaaan” . Ama bunu söylerken a’yı iç çekerek ve geçirerek öyle bir vurguluyor ki.
“Ama sende biliyorsun ki ahretliğim, Hasan almaz, basan alır.” diyor nefeslenerek Berduş.
Gülüşüyorlar…
Sonra Plajı anlatıyor Berduş. Turistleri anlatıyor, güneşlenenleri, kamp alanında sarmaş dolaş olanları anlatıyor. Süt gibi bacakları olanları, mısır tanelerini anlatıyor göğüs uçlarına bakarak genç kızların.
Karavanları, karavanın içinden seçilebildiği kadarıyla gözetlediği sahneleri anlatıyor Coşkuna hararetle, plaj şemsiyelerini, deniz yastıklarını, şezlongları ve hem altında hem de üstünde uzananları…
“Elvan” gazozlarının serinliğini anlatıyor sanki mübarek ve ardından yine dönüyor kamp alanına, duşlarda olanları anlatıyor, dönüp dolaşıp, gelip duruyor kamp alanındaki kiraz ağacının dibine.
Coşkun’ a bakıyor şimdi, onun kiraz ağacına nasıl tırmandığına bakıyor aceleyle. Pembe’ye nasıl vurulduğuna bakıyor onun, kırmızıya nasıl bu kadar hasret kaldığına, çıtır çıtır yanışına bakıyor kiraz ağacının…
Üçrenk Beyaz
*Metinin, yazarımızın bir önceki metni olan ' Pembe ve Yalın' adlı metniyle birlikte düşünülerek okunması önerilir../ üçrenk