beni içinden öp, sessizce
heybesinde sabahı taşıyan eşkıyalar suya insin
dinsin tuzun gözündeki yanma
yamalar sökülüp şehre girsin
ordasın işte, meşgul numarası yapan telefonlarda
tek kişilik yatakların bıraktığı keder halkasında
vücudunu törpüleyen metal sağanağında
hem sevişmeyi de bilmezsin sen
ancak bir kemanı öpebilirsin, o da içinden
yağmur yağıyor buralarda
kırık parke taşları, caddeye taşan ıslak otlar
sürtünüyor silinmiş yol işaretlerine
pencerede sis kokusu, şimşek korkusu
hıncını bırakıyor camın gürültüsüne
baktım, baktım ve kirlendi ayna
kırlentteki su lekesine, halıya düşen terk gölgesine
içinden geçtim evin, temassız
dokunulmamış yerlerimle sildim odanın terini
hayran hayran izlerken yataktaki cesedimi
uykunun yumuşak örtüsünü aldım üstüme
çözüldü yaşamla aramdaki örgü
şu aksayan mevsimi kör kuşlarla haber verdin
artık dur, biraz da kendi ömrümden yiyeyim
ayağımın altında dağılıyor yatay saraylar
çarşılarda, pazarlarda yas ilacı
ortalığa saçılmış nar taneleri
gövdeme gerdiğim gergefte biçimsiz kesikler
sorun yok, çok iyiyim
beton avludan kaldırıyorum kanayan alnımı
bacaklarıma dolanan zehirli çiçekler
kollarımda yangının aziz hatırası
artık dur, biraz da kendimden vereyim
belki heykeller yaparsın beni bıraktığın yerden
sahilde bekleyen bu kesik baş da kimin
hangi ağaç yarıklarına dallarını sokan
yazılı bir yüzüm var benim
kelimeler, tersten okununca huzur
gece bahçelerinden taşan serinlik uyuşturuyor aklımı
oysa daha büyümemiş bir şehirden gelmiştim
inanmıştım yüzmeyi unutan kırlangıca
sana bir midyenin sıcaklığını getirmiştim
içinden öp beni, kimseye belli etmeden
Kahverengi
Anke Merzbach