3 Ekim 2011 Pazartesi

KIRLANGIÇLAR, ALBATROSLAR, MARTILAR VE MEKTUPLAR




Ah, sana yine gidebileceğin yolları hatırlatıyorum değil mi? Eğer bir adaya veya gezegenin başka, herhangi bir başka noktasına gidiyorsan yaşadığın yerlerin görüntülerini aktarmanı umacağım. Çünkü senin, an ile gerçekliğe yansıyışını ve evrenin bir noktasında var olabildiğini, bunu bilmenin bile beni sevindirebildiğini, bu sevince ihtiyacım olduğunu, nefes almayı böylece daha iyi becerebildiğimi…


Uyumadan önceyken de aklımda olduğun gibi uyanır uyanmaz da aklımda seni bulabildiğim için henüz delirmediğimi varsayabiliyorum. Bunu da akıllı bir insan değil, basit bir hayvan olduğum gerçeğine yaslıyorum usulca. Yastığım sen kokuyordu. Güzel uyudum. Kokunu da beynimde yeniden ve yeniden defalarca yaratmaya çalışırken kaç poleni telef ettiğimi, kaç formülü karmakarışık edebildiğimi hiç saymadım. Aceleye de getirmiş olabilirim fakat


Uyanırken gülümsüyordum.


Sabahın bu saatlerinde güne uyanan ve yüzündeki gamzelerinde şaşkınlıkla hayranlığın buluşabildiği, tek zavallı yeryüzü canlısı da galiba benim.


“O benim evet evet, o benim” diyerek havalara sıçramak istiyorum günaydın derken sana.


Hah, heyecan bendeki de. Serçelerle aşık atabiliyorum uçarken. Hedefim kırlangıçlar, albatroslar martılar falan bile olabilir. Bilmiyorum.


Beni besliyorsun derken abartmamışım sanırım. Coşkunluğuma kelimeler, cümleler ve paragraf öbekleri harcıyorum hunharca.


Dönüşünde seni kucaklamaya hazır olabileceğimi bilmeni istiyorum.


Gülümseyerek git, mutlulukları yaşa. Renklerin ipekten dokunmuş olduklarını farz edebilir misin?


Gün seni kıskanırsa haberim olsun. Çatışırım, savaşırım onunla bile!


Unutmadan, olasılıkla sen benim için uzun, oldukça uzun bir öyküyü ifade ediyorsun. Bir ada boyunca yalın ayak… Denizin nefesiyle sürüklenen çakıl taşları suya… Bir ada boyunca mavi. Mavi bir adamın ömrü boyunca…


Öpüyorum çok.


Tenekeden macivert

                                                                      Su Mavisi