yaralı
kuşlar için mahfel
yağmurun
doldurduğu karınca yuvası
yangın
yeriydi, koynunda kışladım
boynun
nasıl da tuz kokuyordur şimdi
nasıl
da ağrıyordur
geceleyin
kıvırıp başının altına koyduğun kolun
kimse
bilmiyor ensene değip geçen rüzgârdan başka:
gövden,
anlamı ararken kaybolduğum harf ormanı
sahi,
sabah mıydın
ağzının
içinde daha yeni uyanmış incir
yıllanmış
birer kazak gibi sürtünce kemiklerimiz
divan
altı, pencere kafesi, defter süsü
bir
kuyunun dizlerinde eskiyen çocukluğum
ilk
mezunlarını vermiş bir ağaç mıydın yoksa
dalların
gökyüzünün suretini çizerken toprağa
sepilenmiş
derinin tavıyla öp beni, tuzla
koynuma
yaklaştır nardan sızan kırmızıyı
beni
tarlanın boynunu büken güneşe inandır
kısa
kesilmiş aşkın bahçe kokan saçları
dünyanın
nefesi donuvermiş yüzünde
sırtından
başladım seni ezberlemeye
yokluğunu
sesinden tanıdım
içimde
gezinip durdu zamanın yabani adamları
hasret
koydum
uzak
denizlere baka baka doğurduğum çocuğun adını
Kahverengi