Ah, bir rüyanın
gözüyle
Karanlıktı, her şey
renksizdi, demek
Ne çok isterdim,
ne çok…
Lakin siyahın diliyle
anlatılır, kendini;
Çalınmış bir kelimenin karaborsası,
Başına buyruk,
en terkedilmiş kelime:
YAZGI.
KADINLAR PLATOSU
Kimsesizliğe boyanmış bir
vadinin tam ortasındaydım. Aslında
buraya vadi demekten
çok plato desem
daha yanlışı var
eden bir doğru
olacaktı. Düz ve
yüksek olan tanıdık;
aydınlığını ve kokusunu
yitirmiş bir yerdi.
Platonun tam ortasındaydım.
Karanlıktı, tonsuz bir
karanlık. Önümde kocaman
bir kuyu varmış
da içine düşecekmişim
gibi bir korkuyla
adım attım, önce.
Sonra bir adım
daha. Gözlerim tam
karanlığa alışmışken henüz
parçalanmamış boşluğu dolduran
olgun bir kadının
sesi her yandan
avaz avaz bağırıyordu:
_Yazgııııııı… Yazgıııııı…
Kaybettiği
kelimeleri arıyormuş gibi,
yüzü karanlık yeryüzünde.
_Yazgıııı… Bana gelllllll!!!
Ben senin terk
ettiğin yazgınım.
Etrafımda
dönmeye başladım, sesin
sahibini bulurum, diye.
Kimseler yoktu. Sesim
titreyerek:
_Kimsin, kimsin sen?
Tanıyor muyum, seni?
Karanlıkta belli olan kayalıkların arkasına baktım.
Kayadan kayaya koştum, çok
çok uzak dağların
arkasına. Yeniden seslendi:
_ Dedim ya,
ben senin yazgım.
Bir sesin bir
sese gelmesi için iki sesten
birinin birini tanıması
yetmez mi? Hadi
bana gel, seni
en az senin
kadar tanıyorum. Ben
senin unuttuğun yazgınım.
Unutuşun hatırlayışa yol verdiği yazgın,
dedi ve sustu.
Sesin susması ile
beraber platonun bir
ucundan çok uzaklardan
bir kadın şarkı
söyleyerek ve dans
ederek bana doğru
yaklaşmaya başladı. O
şarkıyı söyledikçe karşı
dağlarda sesi yankılanıp
kendisinden önce geliyordu.
Saçları kısacık, uzun
boyluydu, bacakları daha
da uzun. Bir
pelikanın suda oynayışı
gibi. Kucak açtım,
hiç tanımadan kırk yıllık
ahbapmışçasına.
_Heyyyy, dedim. Sesin
çok güzel. Sessizlik
içinde kanat çırpan
bir güvercin gibi. Bu
sese su dansıyla
eşlik edebilirsin.
O da daha
önceden bir tanışıklığın
verdiği samimiyet, biraz
da çokbilmişlik edası
ile:
_Eeeeeee zaten yapıyorum
ki, kuzum…
Miniminnacık bir kahkaha
atıp hiç fark etmediğim arkamdaki
birisine seslendi; fakat
seslenişini duymadım. Sadece
seslenişini biliyorum.
_Gel, dedi. Bak,
kimi buldum. Diğeri:
_Kimi, dedi.
O da kadındı.
Ettik mi üç
kadın?
Birinci kadın, yeni
gelen diğer kadına:
_Akıllım, kim
olabilir ki? Bak
BİZİ buldum.
Kenidimizi… Şarkımızı, dansımızı
ve kırık aynalardaki
yansımamızı…
Sonra usulca kulaklarımın
dibine gelip fısıldadı:
_Şiiiiişttt
sessiz olalım. Şu
kayaların arkasında yazgımız
var. Duyarsa yanımıza
gelir, biz onun
oluruz. Diğeri:
_Evet, sessiz olalım.
Ben henüz kimsenin
olmak istemiyorum. Hem
artık yalnız da
değiliz, çoğaldık. NE ÇOK BİZLER
VAR!, bak. Sayılacak
kadar çok.
Sesler sustuğunda bütün vücudum
kontrolsüz, istemsiz kasılmaya
başladı. Üçümüz sessizce
dans ediyorduk. Ayaklarım
yerden kesilmişti, uçuyordum.
Uzun bacaklı kadını
bir ayrı kendim
bulmuştum, daha da
çok sevmiştim. Yüzünü
görmek istedim; ama
hala yüzü yeryüzündeydi. Sesi
de hiç ummadığım
kadar erkeksiydi. Şaşırdım,
böylesine kadınsı bir
vücuda erkeksi ses.
Acaba, dedim; kendi
kendime: ” İçindeki
kadını kim çaldı?”
Sorsam mı ki dememe
kalmadan:
_Heyyyyy sen, senin
içindeki kadını kim
çaldı?
Soruyu sormamla
diğer kadın endişenin
ifadesini almaya başladı.
Sandım ki fırtına
kopacak.
Vidalar kusan makine
sesli diğer kadın:
_Hiç
sormayacaktın bu soruyu.
Hiç kendinde nedeni
olan bir şeyi
sorar mı insan,
şeyyyy yani kadın?
_İnan kimseyi kırmak,
kızdırmak istemezdim. İçimdeki
ses, sordu. Farz
et ki sormadım.
Soru sorulan kadının
öfkesi geçmemişti. Arada
bir yerdeki taş
parçalarına tekmeler savurup
sinkaflar düzüyordu:
_... feleğin çemberine,
… karanlıkların surlarına,
… cam, ayna
kırıklarına, şerefine çalanların şerefine, çalınan
asil dişiliğime…
Diğer kadın:
_Yooooo, dedi. Öyle
kolay değil, bu
işler. Sorulan bir
soru sorulmamış gibi
yapılır mı? Tamam,
o halde cevap
vereyim, sen de hiç
cevabı almamış gibi
davran?
_Peki, ama onun
yerine sen mi
cevap vereceksin?
_Aaaaaa, sen de ne unutkan
şey çıktın, canım.
Unuttun mu? Biz,
BİZİZ. Hadi yeniden
sor soruyu. Bu
sefer yüksek sesle olsun.
Var gücümle bağırmaya
başladım:
_Heeeyyyyyyyy,
içindeki kadını kim
çaldı?
Taşları ve sinkafları
savuran kadınla beraber
diğer kadın delicesine
kahkaha atıp:
_Gölgemizden
başka kim olabilir
ki, güzelim?
Gittikçe
soğuyan, kayalık platonun
ortasında, sabahı hiç
karşılamayacak olan gecenin
içinde o an
arıma iki sesli
korodan üç harflik
kelime yapışıp kaldı.
_Elbette, SEN.
Mitolojik kadın kahramanların sesiyle kıkırdamaya başladılar:
_Hadi canım, o
kadar da alıngan olma.
Burası kadınların platosu.
Nasıl olsa SEN, BİZ.
NEFTİ
Yazarın notu:
Bazen
bir rüya görürsün, o gecenin sabahı
kalkıp iki faklı öyküde kendi rüyanı
okursun. Sonra mı, sonra da üçüncü
öyküde kendi rüyanı kaleme alırsın. Kısa
öykülere ithafen uzun öyküler…