yarım ağız kahkahalara özlemli yazım ağız selamlaşmalar. yaşamının
yansımasını gözleri devralmışken istemsiz, ötekine bakıyor ısrarla.
öteki dinlerken dolu ağız gözlerini, zaman zaman duvarın gözleriyle
karşılaşıyor.
-öyle ki; yorgunluğum göz boyu. yorgunluğum göz bebeklerime bulaştı.
dingin bir epidemik bu...
ötekinin kahveye bulanmış çatalını kavrayan pembemsi-siyah elleri
bakıyor durgun, koyu kahve kirpiklerin çırpınışlarına. ve ardından
kaçamak bakışlarla yine duvara...
-sanki hiç olmamış bir yaşantının içinde çocukluğumdayım. düşlerimde
annem ve ben. gerçek ise oldukça karmaşık. bir de o mavi var tabi,
belki de yeşil. getirmedi bana rengini... tahminlerim renk ahenk!
sessizliğin yorucu dinginliğinde dış seslere açılan algıların kapıları
ve yapılan seçimlerle belirlenen renklerin saniyelik dostluğu. ve yine
ardından gelen renk arayışları.
-benim rengim nedir biliyordum. şimdi farkındalıklarım yer değiştirdi
-ben değiştirdim sırasını- ve renklerim soldu, gözlerim kor oldu
yansısız, kirpiklerim döndü benim. peki ya senin ?
öteki durmaksızın dinliyordu, yorulmadan, sıkılmadan, bıkmadan beyaz
küçük minik kaşığını evirip çevirerek...yarım kalan di-yaloglar içinde
tepeler üzerinden yapılan özet atlamalarla kısa dolaylı mutsuz
bilgiler edinmenin huzursuzluğu dudaklarından kaydı, içinde bir
yerlere düştü. yuvarlandı, yuvalandı...
-ve sonra ay'ın çok, yıldızlarınsa aslında "tek" olduğunun farkına
vardım kabul edilenin tersine...
öylesine hoş bir hüznün açık kahve ile buluşması maviye delaletti.
kırmızı aldı başını gitti. mavi geceye sarıldı, güne küstü. siyah yek
siyah kaldı; gecesi ve gündüzü tutarlıydı. ardından sarı
çığırtkanlaşınca ve kahveler bitince dağıldılar yek pare. bir yerlerde
bir kelebek o anda kanat çırpmış olmalıydı...
-yüzümdeki ince pembe renkleri farkettin mi?
her gecemiz günümüz farklı farklı masallarla...
(mina'ya)
üç ton kara
Gustav Klimt