4 Eylül 2011 Pazar

AKLIMI UÇUR BEDENİMİ PARÇALA





  Aklımı uçur... Bedenimi parçala... diyesim geliyor sıklıkla ama bunu tam olarak hangi kameraya doğru söyleyeceğimi bilemiyorum. Sesimin hiçbir yere ulaşmamasından ürküyorum. Kameralar kayıtta değilse dahası koca binada hiçkimse yoksa. Stüdyo boşsa. Tam bunu söylediğim an tüm ülke bir dakikalık TV kapama eylemi yapıyorsa. Neden bu denli hiçbir şeyden haberim yok? 

  Tüm bunlar, her şey! Hiçbir şey düşünmezken geldi başıma. Masama bir kolumu uzatmış diğeriyle saçımla oynuyordum. Yoldan her araba geçişinde pencereme çarpan minik asfalt taşlarından geceleri ürktüğüm gecelerin birinde... İşlek asfaltaki bu eve dar bir zaman olduğu için düşünmeden taşınmıştım. Banyo deliğinden çıkan böcekleri de saymazsam sadece kolumu uzatmış ve saçlarımla oynuyordum. 

  Aklımı uçur... Bedenimi parçala... 

  Dünyayı turlama, margarin gibi manita hayalinden ya da mucize kafalardan uzakta, bir şey düşündüğümü hissetmediğim bir yerde, dalmıştım. Bedenim burada, kolunu masaya uzatmış bir eliyle de saçıyla oynarken aklım uçmaya programlı hazır oldaydım. 

  4.47'lik bir şarkının bitimine doğru beni havaya sokamayan şarkı değil umutsuzluğumdu. Umut etmek bir ödüldü Neyse ki ben ödüllerden nefret ederdim. Benim ödülüm yoktu. Ödül yoksa insan zamanla çirkinleşirdi. Ödülümün avcısı olacak denli düşünmemeyi becerecekken tam, tam bitirecekken içimde uzayan düşünceleri yeni bir tanesini ekliyordum. 

  Yeni bir dram ekledim en son, aklımı uçur, bedenimi parçala diyebileceğim hiçbir şey yok bu yeryüzü üzerinde. belki başka biri olarak doğarsam, belki başka bir hayatta... Başka bir gezegen de mümkünse.

  Tam açıyı tutturup 'en sevdiğimiz başka bir hayatta görüşmek üzere' diyorum ekrana.  Tam o sırada elektrikler kesiliyor. ülke büyük bir karanlıkta. Az sonra beni yayından alıp bu konuyu tartışacaklar.

  Korkularımın aleviyle bir daha baş başa kalıyorum ve tek ödülümle.

Havadar Mavi

                                                                 Kuzgun Acar