beni yutmaya çalışan prototipik beyaza durdum. zamanı tuttum. ürpertilerle kusacaktım, dokunurken döngünün içindeki izleme, aniden düşmeye başladığında tüm sancılar tepetaklak. alabora tekneler kıyıya yakınlaşsalar ne olacak? yine beyaz… oturdum tam ortalarına. sırtımı kendiliğime yaslayıp, kollarımı astım netameli salınan havaya. yaratarak dinmeyen boğaz üçlemelerini, enjeksiyona kara kızıl sokuldum. perdeye doldu volta atanlar gerisin geri. bir yerlerimde gözenek olur bu fısıltılar. metaforik rastlantılara yıllarca tükürdüğüm dilimi, masaya örttüm. dudak aralarımdan kopan et parçacıklarını özgürlüklerine yaydım, kırmızı baloncuklar üfleyerek. pat pıt…
incinen “bir” duydum, ona yöneldim susayarak. ardından birkaç çı ğlık kahkaha tadında. bu kez “birkaç”a yöneldim, patlatıp kulaklarımı içtim. hiçliği dinmeyecek susuzluğuma övgüler saçtım, astım salkımlarına. birkaç seri cinayet arzusuyla doldu hiçliğim. kırıntılarını eşelediğim ruhunu yeniden, yeniden, yeniden öldürebilsem…
damıttım kanımı, tazeledim piçli ğimi. rehabilite uzama yayılmış olan çarpaşık harfleri unuttum, noktaların tümünü yuttum yalaya yalpalaya. kübik masallar eşliğinde seramoniye pus… pençeleri yoktu ki. üç beş cümleli sabah rakısına küflü peynirler yanaşacak yine. can atan parmaklarıyla deşmek yaşanmışlık yazıtlarını. kara incinin dibine bir kara inci daha. düş(tü).
hah! o anda akmaya ba şladı birkaç hadımın duyargasız leşi tozluğun orta atlasına. biriktirdiler ellerinde, yanlarında, yörelerinde ne yoksa. bir çırpınmada hepsini ağızlarının kuyularına attılar. incecik haykırışlarından hemen sonra, patladılar. bol davetiyeli sayısız görsel şölen! rengine kül beğen. karşı karşı pencerelilerde patlamaları tiz çığlıklarının ertesinde okusam...
bitkin’in yanı ba şında farelerle birlikte uyudum. gecenin varoşlarına sürdüğüm yüzümü zamansız boşluğunda(boşluğumda) dansa kaldırabilsem…
kalktım, ka şımı gözümü çekiştirerek. anaforlarımı avuçlayıp, adım adım kaçtım. yukarı, hep yukarı… uzaklaştım mı sandım. odacıklara kök boyası sürsem…
incinen “bir” duydum, ona yöneldim susayarak. ardından birkaç çı ğlık kahkaha tadında. bu kez “birkaç”a yöneldim, patlatıp kulaklarımı içtim. hiçliği dinmeyecek susuzluğuma övgüler saçtım, astım salkımlarına. birkaç seri cinayet arzusuyla doldu hiçliğim. kırıntılarını eşelediğim ruhunu yeniden, yeniden, yeniden öldürebilsem…
damıttım kanımı, tazeledim piçli ğimi. rehabilite uzama yayılmış olan çarpaşık harfleri unuttum, noktaların tümünü yuttum yalaya yalpalaya. kübik masallar eşliğinde seramoniye pus… pençeleri yoktu ki. üç beş cümleli sabah rakısına küflü peynirler yanaşacak yine. can atan parmaklarıyla deşmek yaşanmışlık yazıtlarını. kara incinin dibine bir kara inci daha. düş(tü).
hah! o anda akmaya ba şladı birkaç hadımın duyargasız leşi tozluğun orta atlasına. biriktirdiler ellerinde, yanlarında, yörelerinde ne yoksa. bir çırpınmada hepsini ağızlarının kuyularına attılar. incecik haykırışlarından hemen sonra, patladılar. bol davetiyeli sayısız görsel şölen! rengine kül beğen. karşı karşı pencerelilerde patlamaları tiz çığlıklarının ertesinde okusam...
bitkin’in yanı ba şında farelerle birlikte uyudum. gecenin varoşlarına sürdüğüm yüzümü zamansız boşluğunda(boşluğumda) dansa kaldırabilsem…
kalktım, ka şımı gözümü çekiştirerek. anaforlarımı avuçlayıp, adım adım kaçtım. yukarı, hep yukarı… uzaklaştım mı sandım. odacıklara kök boyası sürsem…
Salvador Dali