bu
muhteşem enkaz
rüyasında
atlarla sevişen bir aşktan kaldı
gençliğinde
çok ağladığını öğrendim suyun
kabuğuyla
sevişen bir ağaç yüzünden
bir
ağacın gövdesinden okudum adem’in çocukluğunu
ölü
bir duvar da yeterdi
aramıza
hazdan kurulmuş yazı anlamak için
geçmek
için çatlak kuyuların sızısından
kollarının
ot toplamaktan dönen yorgunluğuyla
genzine
takılırdı tarlalara ağlamaktan gelen kükürt
çatlamış
meyve, köklere dolanan yılan kavı
annen
rüzgârın yıkadığı perdelerde çoğalan leke
yere
düşüp kırılmaması porselen bardağın
dudakların
kırılmış dallar ormanına doğru genişledikçe
hayat,
hiç açmayan bilmem belki çiçeği
çok
köyler, oteller görmüş bir külden miras
bu
mucizeler çadırı, bu toz denizi, zalim imlâ
bu
da tırnağının örtüye takılırken çıkardığı ses
ilk
defa can alacak bir kılıç gibi duruyor boynumda
üşümesin
diye gökyüzüne hırka ören ellerin
kalbime
batıyor rüyama ördüğün kafes
sen
doğduğunda şarkı söylemeyi öğretti geceye
parmaklarıyla
dünyayı şekillendiren bir ebe
bu
muhteşem enkaz
avıyla
karşılaşan bir kaplanın gerilmiş derisinden kaldı
gecede
gümüş bir ay gibi parlayan terli gövdelerden
yanlış
sevilmiş yerlerin ağrısından
kararmış
yosunların kapladığı bir süs havuzundan
bir
terliğin yalnızlığından, yazlık evin terasında unutulmuş
yeni
kesilmiş çimenlerin kokusundan
küçük
taşra kasabalarının cumartesi telaşından
yaşlı
bir pijamanın kaybolmuş çizgilerinden
tek
kişilik sofralarda kendi ömrünü yiyen kadınlardan
kocamış
eşyaların rutubet kokulu kederinden
eskiyince
bir kenara fırlatılmış şarkılardan kaldı
güneşte
bırakılmış bir kitaptan döküldü kirpiklerin
kuşlar
da öptü
kürtçenin
en işlek sokağı olan ağzından
dayasam
göğsüne başımı, bir buluta yaslanmış gibi
otağımı
karnına kursam, evimi sırtına
tedirgin
kimyasını öğrensek kış bilgisinin
boğulsam,
rüzgârda bir deniz gibi dalgalanan teninde
aldığım
yere bıraksam ömrümü
-zaten
yürüdüğüm bütün yollar bozuk satıh-
hayat
inatçı bir erik çekirdeği gibi kütürdese ağzında
bu
muhteşem enkaz
üç
oda bir salon yalnızlıklardan kaldı
sonunda
bütün ormanı kül etti, ağaca yaktığın kına
boynun
diyorum, içime atılmış çengel ve ninova
kahverengi