Bir kapının ardında sessiz bekliyorum. Kapının arkasına süpürülmüş anılarım öylece duruyor yanıbaşımda. Onları orada bırakıp kaçabilirim, gidemiyorum. Rüzgar mani oluyor, toz bulutlarını orama burama savuruyor. Aniden bir avuntu buluyorum; rüzgarı bekliyorum. Rüzgar dinecek zerreler savrulmayacak ve ben anılarımı öylece bırakıp gideceğim.
Anılarımın içinden bir kalem alıp, kapının arkasındaki duvara bir çentik atıyorum. Duvarın yosunsu kokusu, bilinmez sinyaller gönderiyor usuma. Adını koymaya çalışıyorum, bilirsem rahatlayacağım. Bunu iş ediniyorum kendime. Duvarın boyası kalkmış kısmını, hafif hafif tırnaklarımla kazıyorum. Tırnaklarımın içi yeşile dönüyor, kazıdıkça nemleniyor ellerim. Nemi sevmiyorum, ellerimi üstüme siliyorum. ‘ Güzel şeyler düşün’ diye telkin ediyorum kendimi. Gözlerimi kapatıyorum, beynimin nemli dehlizlerinden kalkıp kalbime doğru yol alıyorum. Pustan net bir şey göremiyorum. Bırakıyorum, öylece bırakıyorum her şeyi. İşe koyuluyorum, tırnaklarımın arasındaki yeşili temizlemeye çalışıyorum.
Uzaktan bakan, bir şey yapmadan kapının ardında durduğumu sanıyor. Durmak edilgenlik mi? Gülümsüyorum. Yaptığım, şuurlu atalet. Belki de varoluş trajedisi.
Ne çok yapacak işim var bu duvarın ardında! Sorumluluk duygusundan irkiliyorum, donuyorum. ‘Son’ la karşılaşmak ürkütüyor beni. Rüzgarın durmasını gerçekten istiyor muyum? Hapishanesinden çıkmaktan korkan bir mahpus gibi, elim titreyerek hem haz hem de ürküntüyle bir çentik daha atıyorum duvarıma.
Ve o kaçtığım soru gelip yerleşiyor beynimin baş köşesine: Rüzgar dinince bu kapının ardından çıkacağım. Peki, nereye? nereye?
Yeni bir avuntu bulmaya çalışıyorum, çıkış arıyorum. Sessizliğin bir avlusu olmalı. Evet gökyüzüne açılan geniş bir avlu bulmalıyım. Kapının ardına süpürdüğüm tüm anıları orada bırakıp, bu avluya çıkmalıyım. Sesim kalmayana kadar bağırmalı, bağırmalıyım. Ufak bir deneme yapıyorum, mırıldanıyorum. Kendi sesim öylesine yabancı, öylesine uzak. Çığlık atma ihtimalim yok gibi ama bu ihtimale tutunmak istiyorum, hatta bu ihtimali seviyorum.
Yere doğru çömeliyorum, yosun kokusu bacaklarımı sızlatıyor. Kıvrılıp iyice içime çekiliyorum. Duvar soğuk, ufak tefek sıva parçaları omuzlarıma dökülmüş. Keskin bir koku boğazımı yakıyor. Kapı aralık, rüzgar zerrelerini savuruyor. Anılarımın arasından ufak bir kızken tuttuğum günlüğümü elime alıyorum. Sararmış sayfalarını açıyor ve şöyle yazıyorum:
Bugün rüzgar dinebilir ve ben çok korkuyorum...
ÜçRenk Mavi